Barla Lâhikası - page 565

Evve l â :
Kardeşimiz Sabri, Hakkı Efendiler arzularıy-
la, yine Eğirdir vasıtasıyla size emanet gönderilecek. On
Yedinci Lem’a namındaki notaları Sabri size göndermiş
veya gönderecek. Bu defa da sırlı, kerametli Yirmi Do-
kuzuncu Sözü size gönderiyorum. lâtif ve manidar bir te-
vafukdur ki, Hüsrev senin için Yirmi Dokuzuncu Sözü
yazıyordu.
Yazdığı vakitte Hüsrev vasıtasıyla çok mübarek rama-
zan hediyesi aynı anda gelmesiyle beraber, aynı gecede
ben senin hanen tarafına ve hanene geldiğimi rüyada
gördüğüm gibi, iki gece evvel, elhak ikinci bir Hüsrev ve
ikinci bir Süleyman olan Süleyman Rüştü, aynen sizi
görmüş. Bundan anladık ki, bizler bir menzil içindeki
adamlar hükmündeyiz. Maddeten uzaklık tesiri yok ve
birbirimize karşı münasebet-i âdiye dahi kayd edilir.
Sani yen:
Şu Yirmi Dokuzuncu Söz, tarifnamelerde
yazıldığı gibi bir müstensih hatt-ı hakikiyesine ihtiyârsız
tekarrüple, sırrı tezahüre başlamış ve diğer müstensih
hatt-ı hakikîsini bulmuş. Hakikaten ne fikirde bulunursa
bulunsun, gören herkesi tasdike mecbur ediyor. Hatta
burada mühim ve müşkülpesent ulemalar dahi, güneş gi-
bi inanıp tasdik ediyoruz, diyerek imza ediyorlar.
Şübhemiz kalmadı ki, i’caz-ı Kur’ân’ın yüz cüz'ünden
bir cüz’ü, şu tefsirine in’ikâs etmiş. Yalnız şu fark var ki
i’caz kasdîdir, kasden de kimse muaraza edemez.
BARLA LÂHİKASI | 565 |
ğaltan.
müşkilpesent:
zor beğenen, her
şeyi beğenmeyen.
Saniyen:
ikinci olarak.
sır:
gizli hakikat.
tarifename:
bir şeyin yapılışını,
kullanılışını anlatan yazı.
tasdik:
doğrulama, onaylama.
tefsîr:
açıklama, tamamen açıkla-
ma, izah.
tekârüb:
iki şeyin birbirine yakın
olma hali, yaklaşma.
tevafuk:
uyma, uygunluk, birbiri-
ne denk gelme.
tezahür:
görünme, belirme, orta-
ya çıkma.
ulema:
âlimler, bilginler, ilim sa-
hipleri.
vasıta:
aracılık.
cüz:
parça.
elhak:
hakkın tâ kendisi, tam
doğrusu; doğrusu ya.
emanet:
geri alınmak üzere
bırakılan şey.
evvelâ:
öncelikle.
hakikaten:
hakikat olarak,
doğrusu, gerçekten.
hane:
ev, mesken.
hükmünde:
değerinde, yerin-
de.
i’caz:
mucizelik, insanların
benzerini yapmaktan âciz kal-
dıkları şeyi yapmak.
i’caz-ı Kur’an:
Kur’an’ın muci-
zeliği, yüksek ve erişilmez ifa-
desi.
ihtiyârsız:
irade ve istem dışı.
in’ikâs:
aksetme, yansıma.
kasd:
bile bile yapma, isteye-
rek bir işe girme.
kasdî:
kastederek, isteyerek,
bile bile yapılan.
kayd:
yazıya geçirme, deftere
yazma.
keramet:
ermişçesine yapılan
iş, hareket veya söylenen söz,
fikir.
lâtif:
tatlı, şirin.
Maddeten:
madde ve cisim
olarak.
manidar:
nükteli, ince mana-
lı.
menzil:
oda, yer, mekan.
muaraza:
birbirine karşı gel-
me, söz ile karşılıklı mücade-
le.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
münasebet-i adediye:
sayısal
uygunluk, sayılarla ilgili uyum,
denklik.
müstensih:
istinsah eden, bir
yazının kopyasını çıkarıp ço-
1...,555,556,557,558,559,560,561,562,563,564 566,567,568,569,570,571,572,573,574,575,...720
Powered by FlippingBook