Œ
274
œ
[Hüsrev, Üstadının kendi hakkında hiddetini
zannedip, bir meseleye dair, müteessiren
yazdığı mektubundan bir fıkradır.]
Sevgili ve Kıymettar Üstadım!
Mektubunuzun mütalâasından mütevellit teessüratım
arasında, kalbime çok havatır hutur ediyordu. Her tarafı
ve her hâli kusur ve ayıpla dolu talebeniz sevgili Üstadı-
nın ayaklarının altına varlığını sermişti. Belki her gün, bu
şiddetten daha büyük bir şiddetle muamele görse ve hat-
ta Üstadı uğrunda, yüz bin hayatı olsa hepsini bile ver-
meye bilâtereddüt hazır olduğunu, sûrî değil, kalbî bir iti-
rafla müheyyadır.
Mücrim talebeniz senelerden beri Hâlikından bir hâmi
istiyordu. Baştan aşağıya kadar siyahlıklarla dolu olan
defter-i a’malim tedkik edilse, bu hususta ne kadar tazar-
ru ve niyazım vardır ve ne kadar gözyaşlarım bulunacak-
tır. Kur’ânî hizmet uğrunda, arzın sekenesi kadar haya-
tım olsa, her birisini feda etmeyi, ne büyük saadet ve şe-
ref kabul etmişim.
Ey Sevgili Üstadım! Ey Kıymettar Hocam!
Ey Senelerden Beri Aradığım Muhterem Mür-
şidim! Ey Aziz Dellâl-ı Kur’ân!
Iztıraplarımın sürura inkılâp etmekte olduğunu hisse-
diyorum. Uzakta olanın kusuru görülmez, tokat yakında
BARLA LÂHİKASI | 561 |
müteessir:
duygulanmış, etkilen-
miş.
mütevellid:
meydana gelmiş, ileri
gelmiş, hasıl olmuş.
niyaz:
rica, dua.
saadet:
mutluluk.
sekene:
sakin olanlar, ikamet
edenler, oturanlar, bir yerde yaşa-
yanlar.
sûrî:
görünüşte olan, şeklî.
sürur:
sevinç.
şeref:
onur, haysiyet.
talebe:
öğrenci.
tazarru:
yalvarma, Allah’a huşû
içinde yalvarma.
teessürat:
teessürler, kederler,
elemler, acılar.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nursî
Hazretlerinin, özel isim yerine ge-
çen bir sıfatı; öğretici, öğretmen.
arz:
yer, dünya.
aziz:
değerli.
bilâ:
sız, ...siz.”.
bilâtereddüt:
tereddütsüz.
dair:
ait, alakalı, ilgili.
defter-i a’mal:
insanların işle-
diği ve yaptığı şeylerin kayde-
dildiği defter; amellerin defte-
ri.
dellâl-ı Kur’ân:
Kur’ân’ı ilân
eden, tanıtan, hizmet eden.
fedâ:
gözden çıkarma, uğruna
verme.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
Hâlik:
yaratıcı, Allah (cc).
hamî:
himaye eden, koruyan,
gözeten.
havâtır:
hatıralar, fikirler, dü-
şünceler.
hâzır:
hazır, görünen, göz
önünde olan.
husus:
mevzu, konu.
hutûr:
hatıra gelme, akla gel-
me, hatırlama.
inkılâp:
değişme, dönüşme.
Iztırap:
kuvvetli acı, aşırı elem,
azap.
kalbî:
samimî, içten, gönül-
den.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
Kur’ânî:
Kur’ân’a uygun,
Kur’ân’a ait.
kusur:
eksiklik, noksan, özür.
mesele:
konu.
muamele:
davranma, davra-
nış.
muhterem:
saygı değer, hür-
mete layık, saygın.
mücrim:
cürüm işlemiş, suçlu.
müheyya:
hazır, hazırlanmış,
amade.
mürşit:
irşat eden, doğru yo-
lu gösteren, rehber, kılavuz.
mütalâa:
okuma, dikkatli
okuma.