Œ
270
œ
20 Haziran 1934, Çarşamba
(2)
/
?p
ór
ªn
ëp
H o
í`u
Ñ°n
ùo
j s
’p
G m
Ar
Àn
T r
øp
e r
¿p
Gn
h
(1)
@ /
¬p
ª°r
SÉp
H
(3)
o
¬o
JÉn
c
n
ôn
Hn
h$G o
án
ªr
Mn
Qn
h r
ºo
µ
r
«n
?n
Y o
?n
Ó°s
ùdn
G
Aziz, Sıddık, Meraklı Kardeşim Re’fet Bey!
Mektubunda letaif-i aşereyi sual ediyorsun. Şimdi tari-
kati ders vermek zamanında olmadığımdan, tarik-ı Nak-
şî muhakkiklerinin letaif-i aşereye dair eserleri var. Şim-
dilik vazifemiz ise, istihrac-ı esrar olduğundan, mevcut
mesaili nakil değildir. Gücenme, tafsilât veremiyorum.
Yalnız bu kadar derim ki:
Letaif-i aşere; İmam-ı Rabbanî kalb, ruh, sır, hafî, ah-
fa, insanda anasır-ı erbaanın her bir unsurdan o unsura
münasip bir lâtife-i insaniye tabir ederek, seyr-i sülûkta
her mertebede bir lâtifenin terakkiyatı ve ahvalinden ic-
malen bahsetmiştir.
Ben kendimce görüyorum ki, insanın mahiyet-i cami-
asında ve istidad-ı hayatiyesinde çok letaif var; onlardan
on tanesi iştihar etmiş. Hatta hükema ve ulema-i zahirî
dahi, o letaif-i aşerenin pencereleri veyahut numuneleri
olan havass-ı hamse-i zahirî, havass-ı hamse-i bâtına di-
ye o letaif-i aşereyi başka bir surette hikmetlerine esas
tutmuşlar.
ahfa:
çoz gizli, pek gizli.
ahval:
haller, durumlar.
anasır-ı erbaa:
dört temel unsur:
hava, su, toprak, ateş.
aziz:
değerli.
dair:
ait, alakalı, ilgili.
esrar:
sırlar, gizli hakikatler.
hâfî:
gizli, saklı.
havâss-ı hamse-i bâtına:
kalbe
bağlı beş duygu:.
hikmet:
felsefe; kainattaki ve ya-
ratılıştaki gayeleri araştırma.
hükema:
âlimler, çok bilgili kim-
seler, feylesoflar, filozoflar.
icmal:
öz, özet.
insaniye:
insanlar.
iştihar:
meşhur olma, şöhret bul-
ma, tanınma.
latife:
kalbe bağlı hassas bir duy-
gu.
letaif:
manevî duygular.
letaif-i aşere:
on lâtif duygu, on
âdet lâtifeler.
mahiyet-i camia:
çok manaları,
vasıfları içinde toplayan mahiyet,
kabiliyet.
mertebe:
derece.
mesail:
meseleler.
muhakkik:
tahkik eden, gerçeği
araştırıp bulan, bir şeyin iç yüzü-
nü inceleyerek vakıf olan.
münasip:
uygun.
nümune:
örnek.
ruh:
can.
seyr-i sülûk:
ruhun manevî
makamlardaki seyir ve seya-
hati.
sıddık:
hakikatı kabul eden.
sır:
kalbe konulan bir lâtife.
sual:
soru.
suret:
biçim, şekil, tarz.
tabir:
yorum, yorumlama.
tafsilât:
tafsiller, açıklamalar,
izahlar.
tarikat:
Allah’a ulaşmak için
şeyhin gözetiminde müridin
takip edeceği terbiye usul ve
yolu.
tarik-ı Nakşî:
Şeyh Bahaüddin
Nakşibendî’nin kurduğu tari-
katin yolu, Nakşibendî tarika-
ti.
terakkiyat:
ilerlemeler, geliş-
meler, yükselişler.
ulema-i zahir:
şeriatın mana
ve esrarından daha çok, zahi-
rini ve hükümlerini bilen âlim-
ler.
unsur:
madde, esas, kök.
vazife:
iş, memuriyet.
1.
Allah’ın adıyla.
2.
Hiçbir şey yoktur ki, Onu övüp Onu tesbih etmesin. (İsra Suresi: 44.)
3.
Allah’ın selâmı, rahmeti ve berekâtı üzerinize olsun.
| 552 | BARLA LÂHİKASI