âyâta gelen evhamın def’ine kifayetidir. Ve bu nokta-i
nazarda kâfi derecede herkes fehmeder. Her risalede
herkesin hissesi var, fakat herkes her şeyini bilmek lâzım
değildir.
Mirkatü’s-Sünnet
ve vahdetülvücuda dair iki ri-
saleyi nasıl buldunuz? Elbette kıymetşinas nazarın onları
takdir etmiş.
Bu defaki sualinizin iki ciheti var: Biri, sırr-ı Âl-i Aba
ciheti ki, o sırdır. Ben o sırrın ehli değilim ki, cevap vere-
yim, yahut her bir sırrın izharı kaleme gelmez. Çünkü,
Hakikat-i Muhammediyenin bir cilvesi o Âl-i Abada teza-
hür ediyor. İkinci cihet-i zahirîsi ise zahirdir.
Ezcümle:
Sahih-i Müslim
’de Ümmü’l-Mü’minîn Âişe-i
Sıddıka’dan (r.anha) mervîdir ki, demiş:
n
AÉn
én
a n
On
ƒr
°Sn
G m
ôr
©n
°T r
øp
e l
?s
Ln
ôo
e l
•r
ôp
e p
¬r
«n
?n
Yn
h m
ón
Z n
IGn
ón
Z t
»p
Ñs
ædG n
ên
ôn
N
r
än
AÉn
L s
ºo
K o
¬n
?n
Nr
On
Én
a o
ør
«°n
ùo
ër
dG n
AÉn
L s
ºo
K
(
p
¬«/
a
)
o
¬n
?n
Nr
On
Én
a o
øn
°ùn
ër
dG
n
Öp
gr
òo
«p
d *Go
ój/
ôo
j Én
ªs
fp
G :n
?Én
b s
ºo
K o
¬n
?n
Nr
On
Én
a w
»p
?n
Y n
AÉn
L s
ºo
K Én
¡n
?n
Nr
On
Én
a o
án
ªp
WÉn
a
(1)
Gk
Ò/
¡r
£n
J r
ºo
cn
ôu
¡n
£o
jn
h p
âr
«n
Ñr
dG n
?r
gn
G ¢n
ùr
Lu
ôdG o
ºo
µ`r
æn
Y
İşte bu hadis-i şerif gibi, Kütüb-i Sitte-i sahihada bu me-
alde kesretli hadisler vardır ki Âl-i Abayı gösterir. Bir zat
def-i beliyyat için istişfâ ve istişfa için böyle demiş:
ánªpWÉnërdG pAÉnHnƒrdG nQÉnfÉn¡pH »/ØrWoG lá°nùrªnN »/d
(2)
ánªpWÉnØrdGnh ÉnªogÉn`ærHGnh À'†n`JrôoªrdGnh »'Øn£°rüoªrdnG
BARLA LÂHİKASI | 547 |
dair:
ait, alakalı, ilgili.
def:
mâni olma, savmak, uzaklaş-
tırma.
def-i beliyyat:
belâların defedil-
mesi.
evham:
vehimler, zanlar, kuruntu-
lar.
ezcümle:
bu cümleden olarak.
fehm:
anlayış.
Hakikat-i Muhammediye:
Hz
Peygamberin manevî şahsiyeti, İs-
lâmiyetin aslı ve esası.
hisse:
pay, nasip.
istişfâ:
şifa isteme hastalıktan
kurtulup iyi olmayı isteme, sağlık
çaresi arama.
istişfa':
şefaat isteme, yardım di-
leme.
izhar:
gösterme, açığa vurma.
kâfî:
yeterli.
kesretli:
çokluğu olan, çok fazla.
kıymetşinas:
kıymet bilen, kıy-
met tanıyan, değer bilen.
kifayet:
kâfi miktarda olma, ye-
terlilik.
Kütüb-i Sitte-i hadisiye:
Kütüb-i
Sitte-i Sahiha, altı sahih hadis kita-
bı.
lâzım:
gerkli, lüzumlu.
meal:
mana, anlam, mefhum.
mervi:
rivayet edilen, nakledilen.
Mirkatü’s-Sünnet:
Peygamberi-
mizin (
ASM
) sünnetine uymanın
dereceleri, basamakları.
nokta-i nazar:
görüş açısı, bakış
açısı; görüş, fikir.
risale:
kitap, eser, konu, bölüm.
sır:
gizli hakikat.
sırr-ı Âl-i aba:
Al-i Aba’nın sırrı hz.
peygamberin cübbesinin altına al-
dığı kişilerle ilgili ince sır.
sual:
soru.
takdir:
kıymet verme, beğenme.
tezahür:
görünme, belirme, orta-
ya çıkma.
Ümmü’l-Mü’minîn:
mü’minlerin
anneleri; Hz. Muhammed’in (
ASM
)
zevceleri hakkında kullanılan bir
tabir.
vahdetülvücut:
vücudun birliği,
varlığın bir ve tek olduğu düşün-
cesi, varlıkları bir bilme düşünce-
si: varlığın tek olduğunu, her şeyin
bir olan Allah’ın değişik görünüş-
leri olduğuna inanma temeline
dayanan tasavvufî görüş.
zahir:
açık, belli, meydanda.
zat:
kişi, şahıs, fert.
Âl-i Aba:
Hz. Peygamberi ve
yakın akrabasını ifade eden
bir terimdir. Aba ehli beş kişi;
Peygamber Efendimizin (
ASM
)
kendisiyle beraber kızı Fatıma,
damadı Hz. Ali ve torunları Hz.
Hasan ile Hz. Hüseyin’in üzeri-
ni mübarek abasıyla örttü-
ğünden bu isimle anılmakta-
dırlar.
cihet:
yön.
cihet-i zahirî:
işin zahir yönü,
işin görünen tarafı.
cilve:
tecelli, iyi şekilde ortaya
çıkma.
1.
Peygamber (
ASM
) bir sabah üzerinde siyah kıldan yapılmış ve üstü deve semeri şekilleri ile
nakışlı bir aba olduğu halde çıkageldi. Derken Ali’nin oğlu Hasan geldi. Resulullah onu bu
abanın içerisine aldı. Sonra Hüseyin geldi. Onu da Hasan’ın yanına koydu. Sonra Fatıma gel-
di. Onu da abasının içerisine aldı. Sonra Ali geldi. Onu da oraya aldı. Sonra Resulullah şu
ayeti okudu: “Allah sizden ancak kiri gidermek ve sizi tertemiz yapmak ister.” (Ahzab Sure-
si: 33.) (Müslim, Fezâilü’s-Sahabe: 61; Tirmizî, Edeb: 49; Müsned, 6:162.)
2.
Benim beşim vardır ki, onunla kırıcı veba ateşini söndürürüm. [Bu beş] Mustafa, Murtaza,
iki oğlu Hasan ve Hüseyin ve Fatıma’dır. (Mecmuatü’l-Ahzab, 3:505.)