Barla Lâhikası - page 546

Œ
266
œ
Re’fet Bey!
Senin çok antika iki mu’cize-i kudret, müzehanemi
tezyin etti. Adî zannettiğimiz şeylerde ne kadar harikulâ-
de işler bulunduğunu ihtar ediyorlar. Şu On Dokuzuncu
Mektupta ikinci, üçüncü cüz’ünde salâvat-ı şerifenin her
sahifede birbirine bakması tesadüf işi olamaz. Çünkü, te-
sadüf onda bir tevafuk eder. Bu ise onda dokuz tevafuk
var.
Demek ne şuursuz tesadüfün işi ve ne de benim ve ne
de kâtiplerin düşünüşüdür. Çünkü ben yeni anlıyorum,
kâtipler benden sonra anladılar. Demek gaybî bir kasıt
ve iradeyle, umum
Sözler
’de ve bilhassa On Dokuzuncu
Mektuptaki salâvat-ı şerifede harika bir letafeti irade et-
miş. O tevafukat ise, gaybî bir kasıt ile derç edilen bir be-
lâgat ve letafetin tereşşuhatıdır.
Said Nursî
ì®í
Œ
267
œ
(11 Nisan 1934, Çarşamba)
(2)
/
?p
ór
ªn
ëp
H o
í`u
Ñ°n
ùo
j s
’p
G m
Ar
Àn
T r
øp
e r
¿p
Gn
h
(1)
@ /
¬p
ª°r
SÉp
H
(3)
o
¬o
JÉn
c
n
ôn
Hn
h$G o
án
ªr
Mn
Qn
h r
ºo
µ
r
«n
?n
Y o
?n
Ó°s
ùdn
G
Aziz, Sıddık, Müdakkik, Meraklı Kardeşim
Re’fet Bey!
Namınıza yazılan On İkinci Lem’anın izaha muhtaç
noktalarının izahına şimdilik ihtiyaç yoktur. Asıl maksat,
adî:
basit, bayağı, sıradan.
aziz:
değerli.
belâgat:
bir şeyde saklı bulunan
derin anlam.
bilhassa:
özellikle.
cüz:
kısım, parça.
derç:
toplama, bir araya getirme.
gaybî:
görünmeyen.
harika:
olağanüstü.
harikulâde:
çok güzel, mükem-
mel.
ihtar:
dikkat çekme, hatırlatma,
uyarı.
irade:
dileme, isteme, bir şeyi ya-
pıp yapmama konusunda için
olan iktidar, güç.
izah:
açıklama, ayrıntıları ile
anlatma.
kasıt:
bile bile yapma, isteye-
rek bir işe girme.
kâtip:
yazan, yazıcı.
letafet:
güzellik.
maksat:
kastedilen şey; gaye.
mu’cize-i kudret:
Cenab-ı
Hakkın kudretinin mu’cizesi.
muhtaç:
ihtiyacı olan.
müdakkik:
tetkik eden, ince-
den inceye araştıran.
müzehane:
antika eserlerin
sergi yeri, müze.
nam:
ad, isim.
salâvat-ı şerife:
Hz. Muham-
med (
ASM
) için yapılan dualar.
sıddık:
çok doğru, çok dürüst.
şuursuz:
idraksiz, bilgisiz.
tereşşuhat:
damlamalar, sı-
zıntılar.
tesadüf:
rastgelme, rastlantı;
önceden bilinmeyeni, hesap-
lanmayan karşılaşma.
tevafuk:
uyma, uygunluk, bir-
birine denk gelme.
tevafukat:
uygunluk.
tezyin:
süsleme, ziynetlendir-
me.
umum:
bütün.
1.
Allah’ın adıyla.
2.
Hiçbir şey yoktur ki, Onu övüp Onu tesbih etmesin. (İsra Suresi: 44.)
3.
Allah’ın selâmı, rahmeti ve berekâtı üzerinize olsun.
| 546 | BARLA LÂHİKASI
1...,536,537,538,539,540,541,542,543,544,545 547,548,549,550,551,552,553,554,555,556,...720
Powered by FlippingBook