(1)
»'
ã`r
fo
’r
Én
c o
ôn
cs
òdG ¢n
ùr
«n
dn
h
ayetine dair şimdi cevap verme-
ye vaktim müsait değil. Sıhhatini bilmiyorum, fakat riva-
yet ediliyor ki: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm fer-
man etmiş ki: “Oğlan çocuğunu seviniz.” Demişler:
“Kızları ne için istisna ettin?” Ferman etmiş ki: “Kızlar
kendi kendini sevdirirler, onlar fıtraten sevimlidirler.”
Evet, kız, şefkat ve cemalin mazharı olduğundan, erkek
çocuğundan daha ziyade sevilir. Bahusus bu zamanda
ebeveyn hakkında kızlar daha mübarektir. Çünkü, tehli-
ke-i diniyeye çok maruz olmuyorlar.
İ k inc i sua l in:
İbrahim Hakkı, “
Cû,
İsm-i Azamdır”
demesinin muradını bilmiyorum. Zahiren manasızdır,
belki de yanlıştır. Fakat ism-i Rahman madem çoklara
nispeten İsm-i Azam vazifesini görüyor; manevî ve mad-
dî
cû
ve
açlık
o İsm-i Azamın vesile-i vüsulü olduğuna işa-
reten, mecazî olarak, “
Cû
, İsm-i Azamdır, yani bir İsm-i
Azama bir vesiledir” denilebilir.
Mübarek hanenizdeki masumlara dua ve ders arkadaş-
larına umumen selâm ediyorum.
(2)
»/
bÉ n
Ñr
dGn
ƒo
g »/
bÉ n
Ñr
dn
G
Kardeşiniz
Said Nursî
ì@í
BARLA LÂHİKASI | 551 |
terek.
maddî:
madde ile alakalı, cismanî.
madem:
...den dolayı, böyle ise.
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
maruz:
tesir altında.
masum:
suçsuz, günahsız, saf, te-
miz.
mazhar:
nail olma, şereflenme.
mecazî:
mecaza ait, gerçek olma-
yan.
mübarek:
hayırlı, mutlu, kutlu,
uğurlu.
müsait:
elverişli, uygun, muvafık.
Resul-i Ekrem:
çok cömert, kerim
olan peygamber hz. Muhammed
(a.s.m).
rivayet:
bir haber, söz veya olayı
nakletme.
sual:
soru.
şefkat:
karşılıksız sevgi besleme,
içten ve karşılıksız merhamet.
tehlike-i diniye:
dini açıdan tehli-
ke.
umumen:
umumî olarak, bütün
olarak.
vesile:
bahane, sebep.
vesile-i vusul:
kavuşma sebebi,
kavuşma vesilesi.
zahiren:
görünüşte.
ziyade:
fazlasıyla.
aleyhissalatü vesselâm:
“sa-
lat ve selâm onun üzerine ol-
sun”, anlamında peygamberi-
mizin ismi duyulunca söylen-
mesi sünnet olan ona özgü bir
duadır.
bahusus:
hususiyetle, en çok,
hele.
cemal:
güzellik, Cenab-ı
Hakk’ın lütuf ve ihsanı ile te-
cellisi.
cû
:
karın ağrısı, karnın açlık
sebebiyle ağrıması.
dair:
ait, alakalı, ilgili.
ebeveyn:
ana baba.
ferman:
emir, buyruk.
fıtraten:
fıtrî olarak, yaratılış-
tan, yaratılış itibariyle.
hane:
ev, mesken.
İsm-i Azam:
Cenab-ı Hakkın
bin bir isminden en büyük ve
manaca diğer isimleri kuşat-
mış olanı.
ism-i Rahman:
Rahman ismi,
bütün mahlûkatı rahmet ve
merhametle kuşatan ve ken-
disine itaat eden-etmeyen di-
ye ayırt etmeden herkese her
türlü ihsanda bulunan mana-
sında Cenab-ı Hakka ait isim.
istisna:
ayırma, ayrı tutma,
benzerlerinin dışında bırakma.
işareten:
işaret ederek, belir-
1.
Erkek, çocuk kız gibi değildir. (Âl-i İmran Suresi: 36.)
2.
Bâkî olan ancak Allah’tır.