Œ
272
œ
11 Temmuz 1934, Çarşamba
(2)
/
?p
ór
ªn
ëp
H o
í`u
Ñ°n
ùo
j s
’p
G m
Ar
Àn
T r
øp
e r
¿p
Gn
h
(1)
@ o
¬n
fÉn
ër
Ñ°o
S /
¬p
ª°r
SÉp
H
(3)
o
¬o
JÉn
c
n
ôn
Hn
h$G o
án
ªr
Mn
Qn
h r
ºo
µ
r
«n
?n
Y o
?n
Ó°s
ùdn
G
Aziz, Sıddık, Müdakkik, Meraklı Kardeşim
Re’fet Bey!
Sizin gibi hoşsohbet bir kardeşimi haksız olarak sual
sormamaya ve sükûta davet ediyordum. Çendan bu da-
vette mazurum, belki mecburum. Çünkü, bugün dört sa-
at mütemadiyen kâtibi bekledim ki, bir mektup yazaca-
ğım, olmadı. Tâ ben yirmi dakikadaki mesafeye gittim.
Bağ suyu başında bularak uykusuz yorgun buldum. Onu
aldattım, “Az bir işim var” dedim. Hâlbuki on dakika
zannedip iki saat zarurî yazılar yazdırdım. Zaten kafam
da yorgun ve istirahate muhtaçtır. Fakat Re’fet gibi bir
müştakı susturmanın cezası olarak bir tokat yedim. Se-
nin bu hafta edeceğin kolay, lâtif sualine bedel, Senir-
kentli arkadaşlarım müz’iç, Eski Said’in kuvve-i hafızası-
na havale edilecek acib sualleri sordular. Dedim kendi
nefsime: “Müstahak oldu. Sen Re’fet’i dinlemedin, işte
bunları dinle.” Hâlbuki onlara cevap vermek lâzım geli-
yor; çünkü onlara böyle meselelerde dinsizler ilişiyorlar.
Mecburî, gayet muhtasar ve nakıs ve kısa cevap yazdım.
Fakat yine Re’fet’in hatırı için yazdım.
BARLA LÂHİKASI | 557 |
tan, tedirgin eden, sıkan, rahatsız
eden.
nakıs:
noksan, eksik, tam olma-
yan.
sıddık:
hakikatı kabul eden.
sual:
soru.
sükût:
susma, sessiz kalma.
zarurî:
zorunlu.
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
aziz:
değerli.
bedel:
karşılık.
çendan:
gerçi, her ne kadar.
gayet:
son derece.
havale:
bir şeyi başkasının üs-
tüne bırakma.
hoşsohbet:
konuşması tatlı,
sohbeti güzel.
istirahat:
dinlenme, rahatla-
ma.
kâtip:
yazan, yazıcı.
kuvve-i hafıza:
hafıza gücü.
latîf:
güzel, hoş.
lâzım:
gerek, gerekli, lüzumlu.
mazur:
özürlü, özrü olan.
mecburî:
zorunlu.
mesafe:
uzaklık, uzunluk.
mesele:
konu.
muhtâc:
ihtiyacı olan.
muhtasar:
kısaca, özetle.
müdakkik:
tetkik eden, ince-
den inceye araştıran.
müstahak:
hak eden, hak et-
miş.
müştak:
arzulu, fazla istekli,
iştiyak gösteren.
mütemadiyen:
sürekli olarak,
devamlı.
müz’iç:
usanç veren, bunal-
1.
Her türlü kusur ve noksandan münezzeh olan Allah’ın adıyla.
2.
Hiçbir şey yoktur ki, Onu övüp Onu tesbih etmesin. (İsra Suresi: 44.)
3.
Allah’ın selâmı, rahmeti ve berekâtı üzerinize olsun.