üzerin karip, Isparta dalına talik edilen, Hakîm-i Mutlak’ın
etem, ekmel şifahanesi olan Kur’ân’dan nebean eden
“Tiryak Notalar” tesmiyesi ile, her Notanın binler harfler
damlalarıyla imdada yetişerek, küre-i arz bahçesini iska
ve binler meyvelere hayat bahşeden ve bu yüzden men-
baı gibi, kıyamete kadar harika bir keramet ve taklit
edilmez bir turra ile çağlayacak olan eser-i mübareği,
elhamdülillâh istinsah ettim. Evet, Üstadım, nasıl ki,
(1)
r
ºo
µp
fGn
ƒr
dn
Gn
h r
ºo
µp
àn
æ°p
ùr
dn
G o
±n
Óp
àr
NGn
h ¢p
Vr
Qn
’r
Gn
h p
äGn
ƒ'
ªs
°ùdG o
?r
?n
N /
¬p
JÉn
`j'
G r
øp
en
h
ayet-i kerîmesinin binler mâsadaklarından bir masadakı
olan nev-i insanın her bir ferdine sima, ses, etvar, ahlâk
gibi daha çok lâtifeler ve cihazat mevcut iken, birbirine
benzemeyip, her bir şahıs bir âlem olarak, Vahid-i
Ehad-i Samed’in malı ve masnuu ve muvazzaf memuru
olduğunu, bilmecburiye şuuru olana kabul ettiriyor.
Öyle de, Kur’ân-ı Hakîm’in hayattar semeresi olan
Sözler
ve
Mektubatü’n-Nur
’un her bir parçası, kendi
âleminde nihayetsiz kudreti gösteren ve her mephaslarıy-
la binler âlemler içinde bir âlem olan âlem-i şuhudun tıl-
sım-ı acibini tam keşf ve halle, her risale bir muammanın
miftahı ve hayattar ervahı hükmündedir.
Bundan böyle, daha binler ihsan-ı İlâhî ve rahmet-i
Sübhanî olsa, yazılsa, ihtiyaç görünüyor ve yerleri boş
karanlık bir âlem gibi, o şems-i hakikat güneşinin şuala-
rını bekliyorlar. Dilerim Cenab-ı Hak’tan, böyle anut bir
zamanda, böyle asa-i Mûsa misillü çok cihetlerle harika,
BARLA LÂHİKASI | 563 |
iska:
su verme, sulama, suvarma.
istinsah:
nüshasını yazma, örne-
ğini çıkarma, kopya etme.
karip:
yakın.
keramet:
ermişçesine yapılan iş,
hareket veya söylenen söz, fikir.
keşif:
açma, meydana çıkarma.
kıyamet:
bütün kâinatın Allah ta-
rafından tayin edilen bir vakitte
yıkılıp mahvolması.
kudret:
güç, kuvvet, takat, iktidar.
Kur’ân-ı Hakîm:
her ayet ve sure-
sinde sayısız hikmet ve faydalar
bulunan Kur’ân.
küre-i arz:
yer küre, dünya.
lâtife:
duygu.
mâsadak:
doğrulayıcı, tasdik et-
mek.
masnu:
sanatla yapılmış eşya,
varlık.
mebhas:
bir bahisle ilgili yazı, kı-
sım, bölüm.
menba:
kaynak.
miftah:
açan alet, anahtar.
misil:
benzer, eş.
muamma:
anlaşılmaz, çözülmesi
güç iş, anlamı gizli ve güç anlaşılır
söz.
muvazzaf:
vazifelendirilmiş, ken-
disine görev verilmiş, vazifeli.
nebean:
kaynayarak çıkış.
nihayetsiz:
sonsuz, sınırsız.
risale:
konu, bölüm.
semere:
meyve, güzel netice.
sima:
yüz, çehre.
şems-i hakikat:
hakikat güneşi,
gerçeğin parlaklığı.
şifahane:
şifa yeri; hastahane.
şua:
ışın, bir ışık kaynağından uza-
nan ışık telleri.
şuur:
bilinç.
taklit:
birinin davranış ve işlerinin
şekil ve biçim olarak aynını yap-
ma.
talik:
asma, asılma.
tesmiye:
isimlendirme, ad verme.
tılsım-ı acip:
Garip, anlaşılması
güç, şaşırtıcı sır, bilmece.
tiryak:
en iyi çare, baş ilâç.
turra:
mühür, damga, tuğra.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nursî
Hazretlerinin, özel isim yerine ge-
çen bir sıfatı; öğretici, öğretmen.
Vahid-i Ehad-i Samed:
herşeyin
kendisine muhtaç olduğu bir olan
ve birliği herşeyde tecelli eden Al-
lah (c.c).
âlem:
varlık sınıflarından her
biri.
âlem-i şuhut:
gözle görünen
âlem, dünya, kâinat.
anut:
çok inatçı.
bahş:
bağış, ihsan, verme.
bilmecburiye:
mecburiyetle,
zorunlu olarak.
cihazat:
cihazlar, uzuvlar, or-
ganlar.
cihet:
yön.
ekmel:
daha (en, pek) mü-
kemmel, en olgun, kusursuz
ve eksiksiz olan.
elhamdülillâh:
Allah’a hamd
olsun, Allah’a şükür.
ervah:
ruhlar, canlar, hayatın
cevherleri.
etem:
daha, en, pek tam, ku-
sursuz, eksiksiz.
etvar:
hâl ve hareketler, işler,
tarzlar, tavırlar.
Hakîm-i Mutlak:
Sonsuz hik-
met sahibi ve her şeyi her
hangi bir kayda ve şarta bağlı
olmaksızın gayeli ve faydalı
yaratan Allah.
hârika:
olağanüstü.
hayattar:
canlı, yaşayan.
hükmünde:
değerinde, yerin-
de.
ihsan-ı İlâhî:
Cenab-ı hakkın
ikramı.
1.
Göklerin ve yerin yaratılışı ile dillerinizin ve renklerinizin, seslerinizin ve simalarınızın fark-
lılığı da yine Onun ayetlerindendir. (Rum Suresi: 22.)