bahçeye girdiler. Hem hiddet, hem hayret ettim. Mu’ci-
zat-ı Ahmediye elimde idi. Tefeül gibi açtım. En evvel
gözüme ilişen ve yalnız risalede bir tek defa zikredilen bir
isim ki, aynı o kadının ismini o sahife içinde gördüm.
Baktım, o kadını tanıdım. Fesübhanallah, dedim. Bunlar
kim olduklarını anlamak için, daha evvel o kitaba baksa
idim, bu hayretten kurtulacaktım. Bu hâdiseye hem ben,
hem hazır olan Şamlı Hafız ve hâdiseyi anlayan o kadın
ve başkaları hayret ettik.
Said Nursî
Kalben rahatsızlığım dolayısıyla, Kurban Bayramına
kadar Süleyman Efendi, Şamlı Hafız Tevfik, Abdullah
Çavuş ve Mustafa Çavuştan başka kimseyi kabul etmiyo-
rum. Affedersiniz, gücenmeyesiniz.
Said Nursî
ì@í
Œ
279
œ
I
SPARTA
C
UMHURİYET
M
ÜDDEİMUMİLİĞİNE
Dokuz senedir, beni bu memlekette sebepsiz olarak
ikamete memur ettiler. Hariçle ihtilâttan menolduğum
için, çalışamadım, perişan bu gurbette kimsesiz kaldım.
On üç seneden beri, beni bu vilayette tanıyanların tas-
dikleri tahtında, siyasetle hiçbir cihetle alâkam kalmadı-
ğına delilim şudur ki:
On üç seneden beri, bir gazeteyi okumadığımı ve din-
lemediğimi sekiz sene oturduğum Barla halkı ile işhat
BARLA LÂHİKASI | 569 |
alâka:
ilgi, ilişki. bağ.
cihet:
yön.
delil:
iz, nişan, emare.
fesübhanallah:
Allah (c.c.) ne
güzel yaratmış; Allah bütün
noksanlıklardan münezzehtir,
her şey kendine tespih eder
anlamında olup hayret ve ta-
accübü ifade için söylenir.
gurbet:
geçici âlem olan bu
dünya.
hâdise:
olay.
hariç:
bir şeyin dışı, dışarısı,
dışta kalan.
hiddet:
öfke, kızgınlık.
ihtilât:
karışıp görüşme, bera-
ber yaşama.
ikamet:
oturma, bir yerde kal-
ma.
işhat:
şahit gösterme, tanık
getirme.
kalben:
kalb ile, kalbden; iç-
ten ve samimî olarak.
men:
yasak etme, engelleme.
muazat-ı Ahmediye:
Risale-i
Nur eserlerinden birisi, 19.
mektup.
müddeiumumî:
savcı.
risale:
kitap, eser.
sahife:
sayfa.
taht:
alt.
tasdik:
doğrulama, onaylama.
tefe’ül:
bir kitabı rastgele aça-
rak denk gelen yeri okuma ve
o kısmı uğurlu sayma.
vilayet:
il, şehir.
zikr:
anma, bildirme.