(1)
@ Gk
Ò/
Ñn
c k
Ó°r
†n
a $G n
øp
e r
ºo
¡n
d s
¿n
Ép
H n
Ú/
æp
er
D
ƒo
ªr
dG
Bu ayetlerde Risale-i Nur’a ima ve remiz ve belki işa-
ret var diye hissettim.
Evet, madem bu ayet gibi vazife-i risalet ve davete ba-
kan ayetler, her asra bakıyorlar ve her asırda efratları ve
mâsadakları var..
Ve madem bu ayetlerde, Resul-i Ekreme (
ASM
) verilen
sıfatlar ve ünvanlar her zamanda cereyanı ve her bir asır-
da hükmetmek haysiyetiyle ve ünvanların altında, mana-i
remziyle Risale-i Nur gibi, o vazifeyi yerine getiren eserler
ve zatlar; bu gibi âyâtın daire-i şümullerine girmeleri,
Kur’ân’daki i’caz-ı manevîsinin şe’nidir.. belki muktezası-
dır ve lâzımıdır.
Madem Risale-i Nur, bu acip asırda, müstesna bir su-
rette ve ayetin işaret ettiği vazifeyi yapıyor ve manasının
daire-i külliyesinde bir ferdidir. Elbette müteaddit emare-
ler ve gizli karineler ile diyebiliriz ki, bu ayette dahi, Bi-
rinci Şuaın sair otuz bir adet ayetleri gibi, Risale-i Nur’a
mana-i işarîyle bakar.
Şöyle ki:
(2)
Ék
ª«/
Mn
Q n
Ú/
æp
er
D
ƒo
ªr
dÉp
H n
¿Én
cn
h p
Qƒt
ædG n
‹p
G p
äÉn
ªo
?t
¶dG n
øp
e r
ºo
µn
Lp
ôr
îo
«p
d
cümlesi, mana-i işarîsiyle diyor: “Bin üç yüz yetmişe ka-
dar tecavüz eden en karanlık bir zulüm, en karanlık bir
BARLA LÂHİKASI | 577 |
ferd:
birey.
haysiyet:
özellik.
hüküm:
hakimiyet, hakim olma.
i’caz-ı manevî:
manen mucize
oluş.
imâ:
işaret.
karine:
işaret, ipucu, iz, delil.
lâzım:
gerek, gerekli, lüzumlu.
madem:
çünkü, için, değil mi ki,
...den dolayı, böyle ise, hele.
mana-i işarî:
yazı ve işaretlerle
ifade edilen mana.
mana-i remzî:
işaretlerle anlatıl-
mak istenen mana.
mâsadak:
doğrulayıcı, tasdik et-
mek.
muktezâ:
iktiza etme, gerekme.
müstesna:
benzerlerinden üstün
olan, seçkin, mümtaz.
müteaddit:
çeşitli, bir çok.
remiz:
işaret, gizli ve kapalı bir su-
rette ifade etme.
Resul-i Ekrem:
çok cömert, kerîm
olan peygamber, Hz. Muhammed
(
ASM
).
sâir:
diğer, başka, öteki.
sıfat:
vasıf, nitelik.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şe’n:
durum, özellik, yapı.
tecavüz eden:
haddini aşan, ileri
giden, uzanan.
tecavüz:
saldırma, sınırını aşma.
ünvan:
şöhret, ad, isim.
vazife:
dinî mükellefiyet, yüküm-
lülük.
vazife-i Risalet:
peygamberlik va-
zifesi.
zat:
kişi, şahıs, fert.
zulüm:
haksızlık, eziyet, işkence.
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
asır:
yüzyıl.
ayat:
Kur’ân ayetleri.
ayet:
Kur’an’ın her bir cümle-
si.
daire-i külliye:
her şeyi kap-
layan, bütüne ve umuma ait
daire.
daire-i şümul:
kapsam daire-
si.
efrat:
fertler.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
1.
Ey Peygamber! Biz seni insanlar için bir şahit, bir müjdeci, bir sakındırıcı, Onun izniyle in-
sanları Allah’ın yoluna çağırıcı ve nur saçan bir kandil olarak gönderdik. Mü’minleri müjde-
le ki, Allah’tan onlara pek büyük bir lütuf ve ihsan vardır. (Ahzab Suresi: 45-47.)
2.
Sizi inkâr karanlıklarından nura çıkarmak için rahmetine eriştir, Mü’minler için O çok
merhametlidir. (Ahzab Suresi: 43.)