Barla Lâhikası - page 584

bizlere ve memleketimize “vediatullah” olarak ihsan bu-
yurulmuş. Kıymetli misafirimiz nasıl ki, biz günahkârların
manevî yardımına koşuyor ve gece ve gündüz mağfiret-i
İlâhiyyeye ve irşadımıza çalışıyorsa, bizler de bu aziz mi-
safirimizin maddî yardımına, seve seve ve iştiyakla ve an-
cak Allah için koşmak ve çalışmak vazifesiyle mükellef
bulunduğumuzu hissediyoruz.
Hem bizlere Kur’ân ve Hazret-i Peygamber
(
ASM
)
em-
rediyor
(1)
Gƒo
fn
hÉn
©n
J
(gurebaya muavenet)...
Af dilerim, kıymetli ve sevgili Üstadım. Bilirim ki, he-
diyeleri kabul etmiyorsun. Fakat, zekât ve sadaka gibi
muaveneti, arkadaşlarımızın ısrarı üzerine yazmaya mec-
bur oldum. Hem de maddî ihtiyaçlarınıza, ikâmetgâh ki-
rası, odun ve kömür gibi mübrem ihtiyaçlar için lâzım ol-
duğunu düşünmüştüm.
Esasen kaide-i Üstadâneleri bozulmamak için, arka-
daşlarıma daima tavsiye ve telkinatım, hiç bir maddî
menfaat düşünülmemesidir. Çünkü, din dünyaya alet ol-
maz ve din vasıta-i cer ve maddî menfaati kat’iyen kabul
edemez. Hatta Risale-i Nur’un neşriyatında, kimsenin
minnetini almamak için, kıymetli Üstadımı taklit ederim.
Kıymetli ve Müşfik Üstadım!
Şu kadar var ki: Hiz-
metkârınız, Üstad namına değil, kıymetli ve garip bir mi-
safirimiz namına ve rızaenlillâh maddî yardım etmek
istiyoruz. Hem manevî zarar görmemeniz için, kuvvet ve
kudret ve azamet sahibi Cenab-ı Allah’a niyaz ve tazarru
azamet:
büyüklük, ululuk, yüce-
lik.
aziz:
izzetli, muhterem, saygın.
esasen:
aslında, temelinde, doğ-
rusu.
garip:
gurbette, kendi memleke-
tinin dışında bulunan, yabancı.
gureba:
garipler, yabancılar, kim-
sesizler, yoksullar.
günahkâr:
günahlı, günah işlemiş.
hizmetkâr:
hizmet yapan kimse,
hizmetçi.
ihsan:
bağışlama, ikram etme, lü-
tuf.
ikametgâh:
ikamet yeri, oturulan
yer, ev, hane.
irşat:
doğru yolu gösterme, gaflet-
ten uyandırma.
iştiyak:
aşırı isteme, çok fazla ar-
zu etme.
kaide-i üstâdâne:
üstadın kaide-
si, üstadca prensip, onun yaptığı
gibi.
kat’iyen:
hiç bir zaman, asla.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
maddî:
madde ile alâkalı; para,
mal vb. şeylerle ilgili.
mağfiret-i İlâhiye:
Allah’ın mağfi-
reti, Allah’ın merhameti, Al-
lah’ın affetmesi.
manevî:
ruha ve içe ait olan,
ruhî.
menfaat:
fayda.
menfaat:
fayda.
minnet:
bir iyilik karşısında
yük altında kalma, kendini
manevî olarak borçlu hisset-
me.
muavenet:
yardımlaşma.
mübrem:
vazgeçilmez, elzem.
mükellef:
sorumlu ve yüküm-
lü olma.
müşfik:
şefkatli, merhametli,
sevgi ve ilgi gösteren.
nam:
ad, yerine.
neşriyat:
yayın, yayınlama işi.
niyaz:
yalvarma, yakarma.
sadaka:
Allah rızası için ihtiyaç
sahibi fakirlere yapılan yar-
dım.
taklit:
birinin davranış ve işle-
rinin şekil ve biçim olarak ay-
nını yapma.
tavsiye:
öğütleme, yol göster-
me.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nur-
sî Hazretlerinin, özel isim yeri-
ne geçen bir sıfatı; öğretici, öğ-
retmen.
vasıta-i cer:
cer vasıtası, bir
şeyi herhangi bir menfaate
vasıta yapma, alet etme.
vazife:
görev.
vediatullah:
Allah’ın emaneti.
1.
Muavenet edesiniz.
| 584 | BARLA LÂHİKASI
1...,574,575,576,577,578,579,580,581,582,583 585,586,587,588,589,590,591,592,593,594,...720
Powered by FlippingBook