Barla Lâhikası - page 541

her eczasını, her bir cihazatını halk ediyor ve bir şey olan
topraktan nebatat ve hayvanatın her bir şeylerini ondan
halk eder demektir. Hem “Her şeyi bir tek şey yapmak”
cümlesindeki külliyet, mukayyettir, nisbîdir. Yani insanın
yediği her nevi taamdan o insanda basit bir cilt ve bir
kan ve bir et ve hakeza...
Elhâsıl:
Bu külliyetten maksat odur ki, bir şeyi çok
muhtelif eşyaya çevirmek ve birçok muhtelif eşyayı da bir
tek şey yapmak, ancak Hâlik-ı Külli Şey’e mahsustur.
Sani yen: Minhacü’s-Sünne
’yi kendi hattınla yazdığı-
na çok memnun oldum. Senin kalemin merhum Abdur-
rahman’ın kalemi gibi bana şirin geliyor.
Sa l i sen:
Tenekeci Mehmed Efendi’nin hıfza başla-
ması mübarektir. Allah muvaffak etsin. Biz ona dua ile
yardım ediyoruz. O da okudukça bize dua ile yardım et-
sin. Bedreddin’e ve validesine ve ceddine dua ediyorum.
Sezai Bey benim nazarımda Isparta’nın bir Zekâisidir.
Ben de onu görmek istiyorum. Fakat şimdi maddeten,
manen kıştır. Zaten sizlere demiştim ki, Said’in şahsının
ehemmiyeti yoktur ki, sohbetine arzu edilsin. Üstadınız
olan Said ise, her bir risaleyi açtıkça onunla sohbet eder-
siniz. Ahiret kardeşiniz olan Said ise, her sabah akşam
dergâh-ı İlâhîde dua vasıtasıyla sizinle beraberdir. Sezai
Bey, Üstadını, kardeşini istediği vakit görebilir.
(1)
o
¬j'
ôn
J r
¿n
G r
øp
e l
ôr
«n
N u
…p
ór
«n
©o
ªr
dÉp
H o
™n
ª°r
ùn
J
kaidesiyle işitmesi gör-
mekten çok evlâ olan şahs-ı Said’i görenler, bazı pişman
olur, “Keşke görmeseydim” der. Bu, davula benziyor;
uzaktan sesi iyi geliyor, yakında boş görünüyor.
BARLA LÂHİKASI | 541 |
man Said Nursî’nin Lem’alar kita-
bında yer alan bir eserinin adı.
Muaydî:
çirkinliği dillere destan
olan Cahiliye Dönemi flairlerinden
biri.
muhtelif:
türlü türlü, çeşitli.
mukayyet:
kayıtlı, sınırlı, bağlı.
muvaffak:
başarmış, başarılı.
mübarek:
hayırlı, mutlu, kutlu,
uğurlu.
nazar:
huzur, kat, yan, ön, nezdin-
de.
nebatat:
bitkiler.
nevi:
çeşit, tür.
nisbî:
nispetle olan, kıyaslama ile
olan, göreli, izafî.
risale:
Risâle-i Nur Külliyatını
meydana getiren kitaplardaki her
bir bağımsız bölüm.
salisen:
üçüncü olarak.
saniyen:
ikinci olarak.
şahs:
insanın kendi nefsi, kendi
varlığı, nefis, zat.
taam:
yemek, yiyecek.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nursî
Hazretlerinin, özel isim yerine ge-
çen bir sıfatı; öğretici, öğretmen.
valide:
ana, anne.
vasıta:
aracılık.
ahiret:
öbür dünya, ikinci ha-
yat.
cedd:
dede, büyük baba, ata.
cihazat:
uzuvlar, organlar.
cild:
deri.
dergâh-ı İlâhî:
İlâhî dergâh, sı-
ğınak, Allah katı.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ecza:
cüz’ler, parçalar, kısım-
lar.
ehemmiyet:
önem, değer,
kıymet.
elhâsıl:
hasılı, netice itibariyle,
kısaca.
evlâ:
daha uygun, daha lâyık,
daha iyi.
hâkezâ:
böylece, bunun gibi.
Hâlık-ı Külli Şey:
kâinatta
mevcut olan her şeyin yaratı-
cısı, Allah.
halk:
yaratma, yoktan var et-
me.
hatt:
yazı, el yazısı.
hayvânât:
hayvanlar.
hıfz:
Kur’ân’ı ezberleme.
kaide:
kural, esas, düstur.
külliyet:
bütünlük, umumîlik.
maddeten:
maddî olarak.
mahsus:
bir şeye veya kişiye
has olan.
maksat:
gaye.
manen:
mana bakımından,
manaca.
merhum:
rahmete kavuşmuş,
ölmüş, ölü.
Minhacüssünne:
Bediüzza-
1.
Muaydî’yi dinlemen görmenden daha hayırlıdır.
1...,531,532,533,534,535,536,537,538,539,540 542,543,544,545,546,547,548,549,550,551,...720
Powered by FlippingBook