Barla Lâhikası - page 532

ve inecek. Fakat biz aculüz. Her şeyin bir vakt-i muayye-
nesi var.
o
án
ªr
M s
ôdG p
¬«/
a o
¬o
æp
WÉn
H l
ÜÉn
H o
¬n
d m
Qƒ°o
ùp
H r
ºo
¡n
ær
«n
H n
Üp
ô°o
†n
a
(1)
o
ÜGn
òn
©r
dG p
¬p
?n
Ñp
b r
øp
e o
?o
ôp
gÉn
Xn
h
ayetine masadak olarak bu hâdise bize karşı vech-i mer-
hametle bakıyor. Mülhitlere karşı olan vecih, azap ve
kahr ile nazar ediyor. Her ne ise… Cennet ucuz olmadı-
ğı gibi, Cehennem de lüzumsuz değildir.
San i yen:
Bedreddin’i burada dinlemek arzu ediyor-
dum; vakit müsaade etmedi. Ben manen orada hayalen
dinliyorum. İnşaallah evlâtlık mertebesinden talebelik
mertebesine gidiyor.
Sa l i sen:
Benim kendi hattımla mektup istiyorsun.
Bir dudaksız adama, “Lâmbayı üfle, söndür” demişler.
Demiş: “En zahmetli işi bana gösteriyorsunuz; yapmaya-
cağım.”
Beli, Cenab-ı Hak bana hüsn-i hat vermemiş. Hem bir
satır yazmak, bana büyük bir iş gibi usanç veriyor. Eski-
den beri diyordum: “Yâ Rabbi! Ben o kadar muhtaç iken
ve nazmı severken bu iki nimet bana verilmedi” diye, te-
şekki değil, tefekkür ediyordum. Sonra bana kat’î tebey-
yün etti ki, şiir ve hat bana verilmemek de büyük bir ih-
san imiş.
Hem, o hatta ihtiyacımı sizin gibi kalem kahramanları-
nın muavenetleri temin ediyor. Hat bilse idim, hatta itimat
acul:
çok aceleci, sabırsız.
ayet:
Kur’an’ın her bir cümlesi.
azap:
günahlara karşı çekilecek
ceza, eziyet, işkence.
Bâb:
yaratan, besleyen, mahluka-
tın her türlü ihtiyacını görüp onları
ıslah ve terbiye eden Allah.
Belî:
evet.
Cenab-ı Hak:
Allah; doğru, gerçek,
Hakkın tâ kendisi olan, şeref ve
azamet sahibi yüce Allah.
evlatlık:
evlat olma durumu.
hâdise:
olay.
hatt:
güzel yazı, hüsn-i hat, kalig-
rafi.
hatt:
yazı, el yazısı.
hayalen:
hayalî bir şekilde.
hüsn-i hat:
güzel yazı, hat.
ihsan:
bağışlama, ikram etme, lü-
tuf.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’ ma-
nasında kullanılan bir dua.
itimat:
dayanma, güvenme.
kahr:
üstün gelerek mahvetme,
üstün gelerek helâk etme, batır-
ma, ezme.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tereddü-
de mahal bırakmayan.
manen:
iç varlık bakımından, duy-
guca, gönülce, yürekçe, ruhça,
mana itibariyle, manaca.
mâsadak:
doğrulayıcı, tasdik et-
mek.
mertebe:
derece, basamak.
muavenet:
yardım, yardımlaşma.
muhtaç:
ihtiyacı olan, kendi-
sine bir şey lâzım olan, ihtiyaç
içinde bulunan, bir eksiği olup
onu tamamlamak isteyen.
mülhit:
İslam dininden ayrı-
lan, Allah’ı inkar eden, dinsiz,
imansız.
müsaade:
izin; elverişli, uygun
olma durumu.
nazar:
bakış.
nazm:
kafiyeli, vezinli söz.
nimet:
lütuf, ihsan, bağış.
salisen:
üçüncü olarak.
saniyen:
ikinci olarak.
talebe:
öğrenci.
tebeyyün:
meydana çıkma,
görünme, belli olma, anlaşıl-
ma.
tefekkür:
derin düşünme; eş-
yanın hakikatini, yaratıcının
sırlarını kavramak ve ibret al-
mak için zihnen ve kalben dü-
şünme.
temîn:
sağlama.
teşekki:
şikâyet etme, sızlan-
ma.
vakt-i muayyen:
belirli bir va-
kit.
vech-i merhamet:
merhamet
yönü.
vecih:
cihet, yön.
zahmet:
sıkıntı, eziyet, me-
şakkat.
1.
Mü'minlerle onların arasına bir duvar çekilir ki, onun bir kapısı vardır; içerisi rahmet, dış ta-
rafı ise azaptır. (Hadid Suresi: 13.)
| 532 | BARLA LÂHİKASI
1...,522,523,524,525,526,527,528,529,530,531 533,534,535,536,537,538,539,540,541,542,...720
Powered by FlippingBook