Demek tam onunla ittihat ve teşrik-i mesai ediyorsun.
Elinden geldiği kadar onunla münasebeti kuvvetleştir.
Hem her bir has talebenin mühim bir vazifesi, bir çocu-
ğa Kur’ân öğretmek olduğundan, sen bu vazifeyi yapma-
ya başladın. Sen birinci talebelerden olduğundan, inşaal-
lah senin çocuğun da birincilerden olacaktır. Madem ço-
cuk benim de evlâd-ı maneviyemdir; ona verdiğin ders,
yarısı senin namına ise, yarısı da benim hesabıma olma-
lıdır.
Senin rüyan ise çok mübarektir. Tabiri pek zahirdir.
Isparta bir camidir. Hüsrev, Re’fet, Lütfi, Rüştü gibi zat-
ların samimî mütesanit heyetin şahs-ı manevîsi sana Sa-
id suretinde gösterilmiş. Risaleler ile verdiğiniz ders ise,
vaaz u nasihat suretinde gösterilmiş. Sen namazı kılma-
dığınızdan geç kalıp, acele ederek derse yetişmek tabiri;
Sözler
’in neşri haricinde bazı vezaif-i diniye, hem bir
parça tembellik, sizi birincilik hakkın olan birinci derste
ikinci derecede kaldığınıza işaret edip, seni ikaz ediyor.
Her ne ise… Ben senden şimdi çok memnunum ve
oradaki kardeşlerim dahi senden çok memnundurlar.
Cenab-ı Hak bizi ve sizi tarik-ı hakta, hizmet-i Kur’âniye-
de sebat ve metanet versin, âmin. Kayınpederiniz Hacı
İbrahim Efendi’ye çok selâm ile Bedreddin’e ve hemşire-
me çok dua ediyorum.
(1)
»/
bÉ n
Ñr
dGn
ƒo
g»/
bÉ n
Ñr
dn
G
Kardeşiniz
Said Nursî
ì@í
âmin:
Yâ Rabbi! Öyle olsun, kabul
eyle!” anlamında duanın sonunda
söylenir.
bakî:
sürekli, devamlı.
Cenab-ı Hak:
Allah; doğru, gerçek,
Hakkın tâ kendisi olan, şeref ve
azamet sahibi yüce Allah.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
evlad-ı maneviye:
evlatlık, gerçe-
ğinin yerini tutan çocuk.
hariç:
bir şeyin dışında kalma.
has:
özel, seçkin.
hemşire:
kız kardeş, bacı.
heyet:
kurul, topluluk; birlik teşkil
eden şahıs ve şeylerin tamamı.
hizmet-i Kur’âniye:
Kur’an hiz-
meti, din için çalışma.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’ ma-
nasında kullanılan bir dua.
ittihat:
birleşme, bir olma.
madem:
çünkü, için, değil mi ki,
...den dolayı, böyle ise, hele.
metanet:
metin olma, dayanıklı-
lık, sağlamlık.
mübarek:
hayırlı, mutlu, kutlu,
uğurlu.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
münasebet:
ilgi, ilişki, bağ.
mütesânid:
dayanan, tesanüt
eden, dayanışan.
nam:
ad, yerine.
neşr:
kitap basma, çıkarma;
herkese duyurma, yayma.
risale:
Risâle-i Nur Külliyatını
meydana getiren kitaplardaki
her bir bağımsız bölüm.
samimî:
içten, candan, gönül-
den, kalbî, menfaatsiz, riyasız.
sebat:
sabit durma, kararlılık.
selâm:
barış, rahatlık, selamet
ve esenlik dileme.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şahs-ı manevî:
manevî şahıs,
belli bir kişi olmayıp bir cema-
atteb meydana gelen manevî
şahıs.
tabir:
yorum, yorumlama.
talebe:
öğrenci.
tarik-ı Hak:
hak ve hakikat
yolu.
teşrik-i mesai:
mesaileri bir-
leştirme, birlikte çalışma, işbir-
liği yapma, bir işi beraber yap-
ma.
va’z ü nasihat:
insanlara doğ-
ru yolu göstermek için nasi-
hatta bulunmak.
vazife:
görev.
vezaif-i diniye:
din ile ilgili gö-
revler.
zahir:
açık, âşikar.
zat:
şahıs.
1.
Bâkî olan ancak Allah’tır.
| 526 | BARLA LÂHİKASI