Elmas kalemli kardeşlerimize taksim ettim, en birinci
kardeşimiz Hakkı Efendi birinci cüz’ü yazdı. İkincisini,
üçüncüsünü senin bedeline yazmaya hahişkârdır.
Başta valideyninize, Fethi Bey, Hoca Abdurrahman
Bey, yeni talebem İmam Ömer Efendi olarak Sözler’le
alâkadar olanlara selâm ve dua ediyorum, dualarını iste-
rim.
Sabık Müftü Kemal Efendi’ye de ki: Müjde! Her bir sa-
at hastalıklı ömrü, bir gün ibadet hükmündedir. Şu za-
manda hayatın en iyi sureti böyledir. Biz dergâh-ı İlâhi-
de onun hakkında en hayırlısını niyaz edip dua ediyoruz
ve edeceğiz. Öylelerin duası makbuldür. Bana dua etsin.
Hoca Abdurrahman ile Fethi Bey, ikisi, has talebelerin
daire-i duası içinde duada kazancıma hissedardırlar. İkisi
bana dua etsinler. Eskide benim Ömer isminde talebem
vardı. Senin şimdiki orada Ömer Efendi ona duada arka-
daş olmuştur.
(1)
»/
bÉn
Ñr
dGn
ƒo
g»/
bÉn
Ñr
dn
G
Kardeşiniz Mirzazade
Said Nursî
ì®í
Œ
249
œ
Yirmi Dokuzuncu Mektubun Dördüncü Kısmı hem
uzundur, hem bir tek nüshadır. Bu defa gönderemedim.
O kısım doğrudan doğruya i’caz-ı Kur’ân’ın bir âyinesi-
dir ve çok da mühimdir. Otuz sekiz sahifedir. Başta
âkadar:
ilgili, ilişki.
ayine:
ayna.
cüz:
Kur’ân’ın bölündüğü otuz kı-
sımdan her biri.
dergâh-ı İlâhî:
İlâhî dergâh, sığı-
nak, Allah katı.
hâhişker:
arzulayan, isteyen, is-
tekli.
hissedar:
hisse sâhibi, hissesi
olan.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
i’caz-ı Kur’an:
Kur’an’ın muci-
zeliği, yüksek ve erişilmez ifa-
desi.
makbul:
geçerli, muteber.
mas:
çok kıymetli bir mücev-
her.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
niyaz:
rica, dua.
nüsha:
yazılı, yazılmış şey.
sabık:
eski, bir evvelki.
sahife:
sayfa.
suret:
biçim, şekil, tarz.
taksim:
bölme, paylaştırma.
talebe:
öğrenci.
valideyni:
ana, anne.
1.
Bâkî olan ancak Allah'tır.
| 516 | BARLA LÂHİKASI