Œ
245
œ
21 Ramazan-ı Şerif
Abdülmecid’e yazılan mektubu, senin mektubunun içine
koydum, ona gönderiniz.
[Biraderlerine yazdıkları mek-
tuptan]
Eğer ahval-i ruhîyemi anlamak istersen, gelecek şu iki
fıkra tercümandır. Bir şairin dediği gibi derim:
Ney gibi, her dem ki geçmiş ömrümü yâd eylerim;
Tâ nefes var ise, kuru cismimde feryat eylerim.
Bir ticaret kılmadım, nakd-i ömür oldu heba;
Yola geldim, lâkin göçmüş cümle kervan bîhaber.
Ağlayıp, nâlân edip, düştüm yola tenha garip,
Dîde giryan, sîne biryan, akıl hayran bîhaber.
Evet, geçmiş ömrü israf ettik, zayi ettik. Çok mübarek
zatlar, ahbaplar kaybettik, yalnız kaldım. O mübareke-
lerle beraber ahirete çalışamadım.
ì®í
BARLA LÂHİKASI | 507 |
ahbap:
dostlar.
ahiret:
öbür dünya, ikinci ha-
yat.
ahval-i ruhiye:
ruh hâlleri,
psikolojik hâller ve durumlar.
bîhaber:
habersiz, bilgisiz.
dem:
nefes, soluk.
dîd giryan:
göz yaşlı, ağla-
maklı.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
feryat:
haykırma, çığlık.
garip:
kimsesiz, zavallı.
hebâ:
boş, beyhude, faydasız.
israf:
gereksiz yere harcama,
ihtiyaçtan fazlasını harcama,
savurganlık.
kervan:
uzak yerlere yolcu ve
ticarî eşya taşıyan kafile, de-
ve, katır, v.b. yük hayvanı ka-
tarı, ticaret kafilesi.
mübarek:
hayırlı, mutlu, kut-
lu, uğurlu.
nakd-i ömür:
ömür sermaye-
si, hayat sermayesi.
nalân:
inleyen, inleyici, feryat
eden.
ney:
kamış.
sine biryan:
yürek yanık, kalb
kırık ve hüzünlü.
tenhâ:
yalnız, tek.
tercüman:
tercüme eden, çe-
viren.
yâd:
anma.
zat:
kişi, şahıs, fert.
zayi:
elden çıkmış, zarar, zi-
yan.