Barla Lâhikası - page 502

Kardeşlerim, affedersiniz, bu intizamsız perişan mek-
tupla sizinle konuşmak istemiyorum. Fakat müteaddit
işlerle ve tetkikatla meşgul olduğumuz anda, sür’atli bir
surette fikrimizin bir köşesiyle yazdık. Keçeli kâtibin hâli
malûm. Kafasını başka yerde bırakmıştı; mektup perişan
oldu, onun için kusura bakmayınız.
Tevafuktaki müdahale-i gaybiyeyi bir mektupta size
böyle bir temsil ile beyan etmiştim: Meselâ, benim avu-
cumda nohut, leblebi, üzüm, buğday gibi maddeler bu-
lunsa, ben onları yere atsam, üzüm üzüme, leblebi leble-
biye karşı sıralansa, hiç şüphe kalır mı ki, elimden çıktık-
tan sonra gaybî bir el müdahale edip sıralamasın? İşte hu-
rufat ve kelimat o maddelerdir; ağzımız o avuçtur.
ì®í
Œ
243
œ
[Mes’ut’un garip bir fıkrasıdır.]
Kamer yeni tulû ettiği esnada, onun aydınlığına ve ge-
cenin serinliğinde, arpanın yumuşaması hasebiyle orak
biçmekte iken, kamerin güzelliğine ve şeffaflığına baka-
rak ve orağın bitmemesi, Nurları yazmaktan mahrum
kaldığımı tahassürâne ve me’yusâne düşünmekte iken,
bilmem iğfalât, bilmem tulûat, hatırıma gelen şu sözü
söyledim: “Yâ Rab! İsmim Mes’ut, kendim bîsud; çok ça-
lıştım, olamadım mesut” dedim ve arpa biçmeye devam
ettim. Aradan bir müddet geçtikten sonra yattım. Me-
namda dediler ki: “Bırakma Üstadın Said’in eteğini, ey-
ler seni mes’ut.” Derhal uyandım, ay hemen kaybolmak
beyan:
anlatma, açıklama.
bîsûd:
faydasız, boş, neticesiz.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
garip:
hayret verici.
haseb:
dolayı, cihetince, gereğin-
ce.
hurufat:
harfler.
iğfalât:
yanılmalar, aldanmalar.
intizamsız:
düzensiz, düzgün ol-
mama.
kamer:
Ay.
kâtip:
yazıcı.
kelimat:
kelimeler, sözler.
mahrum:
bir şeye sahip olama-
yan, yoksun.
malûm:
bilinen, bilinir olan.
me’yus:
yeise düşmüş, ümitsiz,
kederli.
menam:
rüya, düş.
meselâ:
örneğin.
mesut:
saadetli, bahtlı, mutlu.
müdahele-i gaybi:
gizli mü-
dahale, gizliden karışma, el at-
ma.
müddet:
süre, zaman.
müteaddit:
çeşitli.
nur:
Risale-i Nur’un herbiri.
Rabb:
yaratan, büyüten, ter-
biye eden.
suret:
biçim, şekil, tarz.
sür’at:
çabukluk, hız, acele.
şeffaf:
saydam.
tahassür:
çok istenilen ancak
elde edilemeyen şeye üzül-
me.
temsil:
benzetme, misal getir-
me.
tetkikat:
araştırmalar, incele-
meler.
tevafuk:
uyma, uygunluk, bir-
birine denk gelme.
tulû:
görünme, meydana çık-
ma.
tulûat:
kalbe doğan fikirler.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nur-
sî Hazretlerinin, özel isim yeri-
ne geçen bir sıfatı; öğretici, öğ-
retmen.
| 502 | BARLA LÂHİKASI
1...,492,493,494,495,496,497,498,499,500,501 503,504,505,506,507,508,509,510,511,512,...720
Powered by FlippingBook