kabil değildir. Ah vefasız dünyanın telâşesi ve elemi ve
kederi beni nurlara hizmetten alıkoyuyor. Hakkıyla çalı-
şamadığımdan ve kardeşlerim gibi nurlara hizmet ede-
mediğimden kalbim öyle muazzep oluyor ki, tarif ede-
mem. Bu günlerde dediler ki, af varmış. Üstad İstanbul’a
gidiyormuş demeleri ile, bir cihette memnun oldum ki,
Üstadım esaretten kurtuldu. Ve bir cihette zannettim ki
bütün Atabey’in dağları başıma düşüyor, müteessir ol-
dum. Afvınıza ve bedbaht insanların eziyetinden kurtul-
manıza teşekkürlerle beraber tebrik ediyorum. Fakat bu
nurlu ve kıymetli risalelerin sahibi bizden uzaklaşmasına
gönül razı olmuyor. Barla dağlarında bizi ve bu etrafı
nurlandıran, bizlerden uzaklaşmamalı. Uzaklaşmasını
kim arzu eder. Barla çok bahtiyardır ki, en evvel ve her
vakit, o taze ve şirin risaleleri herkesten evvel, bizzat şi-
fahen Üstaddan işitebilirler.
Müzeyyene
ì®í
Œ
241
œ
(2)
/
?p
ór
ªn
ë
p
H
o
í`u
Ñ°n
ùo
j s
’p
G m
Ar
Àn
T r
øp
e r
¿p
Gn
h
(1)
@ /
¬p
ª°r
SÉp
H
(3)
o
¬o
JÉn
c n
ôn
Hn
h$G o
án
ªr
Mn
Qn
h r
ºo
µ
r
«n
?n
Y o
?n
Ó°s
ùdn
G
Gayyur, Zeki, Ciddî, Sıddık, Hakikî Kardeş-
lerim Hoca Sabri Efendi, Hafız Ali!
Bu cuma günü gündüz, rahatsızlığımdan dolayı biraz
yatmıştım. Rüyaya benzer, fakat rüya değil; hayalen
bahtiyar:
bahtlı, talihli, mutlu.
bedbaht:
mutsuz, üzüntülü, zaval-
lı.
bizzat:
kendisi, şahsen.
ciddî:
ağırbaşlı, hâlleri sakin olan
kişi.
cihet:
yön, sebep, vesile.
elem:
dert, üzüntü, kaygı, tasa.
esaret:
esirlik, tutsaklık, hü-
küm altında bulunma.
eziyet:
büyük sıkıntı, zahmet,
meşakkat.
gayyur:
çok gayretli, çok ça-
lışkan.
hayalen:
hayalî bir şekilde.
kabil:
mümkün, ihtimal daire-
sinde.
keder:
kaygı, acı, hüzün, sıkın-
tı.
muazzep:
azap içinde bulu-
nan, eziyet çeken, çok sıkıntı
gören.
müteessir:
teessüre kapılan,
hüzünlü, kederli, mahzun.
nurlu:
ışıklı, parıltılı.
razı:
rıza gösteren, hoşnut
olan.
risale:
kitap, eser.
sıddık:
hakikatı kabul eden.
şifahen:
şifahî, ağızdan, sözle,
yazılı olmayarak.
tarif:
bir kavramı kelimelerle
ifade etme.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nur-
sî Hazretlerinin, özel isim yeri-
ne geçen bir sıfatı; öğretici, öğ-
retmen.
1.
Allah’ın adıyla.
2.
Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (İsra Suresi: 44.)
3.
Allah’ın selâmı, rahmet ve berekâtı üzerinize olsun.
| 494 | BARLA LÂHİKASI