tereddüt etmeyeceğine işaret olduğunu şükürle karşıla-
dım.
Sure-i Rahman’daki
(1)
p
¿Én
`Hu
òn
µ`o
J Én
ªo
µ
`u
H n
Q p
An
B ’'
G u
…n
Ép
Ñn
a
ayet-i
celilesindeki tekrarlar gibi, Risale-i Nur’un mebde-i inti-
şarından bu zamana kadar enva-ı keramet ve gaybî i’caz
izhar edilmekte ve bu feyizli hâdisat Risale-i Nur Şakirt-
lerini gayrete ve himmete teşvik eylemekle beraber, on-
ları manevî silâhlarla teçhiz ederek, kuvve-i imanlarını
tezyide vesile olmaktadır.
Allahü Zülcelâl Kur’ân-ı Kerîm’inde, Peygamber-i Zî-
şan hadis-i nebevîlerinde, Cihar-ı Yâr-ı Güzîn, Sahabe-i
Kiram ve Âl-i Beyt namlarına, Hazret-i Ali ve evlâdından
Hazret-i Gavs kaside-i mübarekelerinde, fitne-i ahir za-
mandaki en mühim ve Kur’ânî harekete remiz, delâlet,
işaret, belki sarahatle parmak bastıklarını Risale-i Nur na-
şiri bütün eserlerinde gösterir ve derslerinde tekrar tek-
rar söylerse, tereddüt ve şüpheye zerre kadar mahal ve
hâl kalır mı? Asla ve kat’a! Allah’ın ihsanına yüz binler
hamd ve şükürler olsun.
Münasebet gelmişken tahdis-i nimet maksadıyla maz-
har olduğum, bütün acz ve noksanıma rağmen gördürül-
mekte olan kudsî hizmetin şerefi, manevî vahdetteki ih-
lâsın ikramı addedilmeye seza gaybî himaye ve sıyaneti,
Risale-i Nur Şakirtleri kardeşlerime mücmelen arz ve ib-
lâğ edeyim.
1.
Allah’a malûm çok kusurlarımı bilmeyen büyük ve
küçük bütün halkın hakkımdaki teveccühleri,
BARLA LÂHİKASI | 485 |
kat’a:
hiç bir vakit, asla.
kudsî:
mukaddes, yüce.
Kur’ânî:
Kur’an’a ait, Kur’an’dan
gelen.
kuvve-i iman:
iman gücü, iman
kuvveti.
malûm:
bilinen, belli, belirsiz ol-
mayan.
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
mazhar:
nail olma, şereflenme.
mebde:
evvel, baş, başlama, baş-
langıç.
mebde-i intişar:
yayın öncesi.
mücmelen:
kısa ve özlü bir şekil-
de, özet olarak.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
münasebet:
ilişki, alâka.
nam:
ün, şöhret, şan.
naşir:
eser, neşreden, yayınlayan,
dağıtan.
Peygamber-i Zîşan:
şan ve şeref
sahibi olan Peygamber; Hz. Mu-
hammed (
ASM
).
remz:
işaret, işaretle anlatma, is-
teğini işaretle ifade etme.
Sahabe-i Kiram:
cömert, şeref sa-
hibi, soyu temiz Sahabeler.
sarahat:
ifadedeki açıklık, açık an-
latım.
seza:
lâyık.
şakirt:
talebe, öğrenci.
tahdis-i nimet:
ilahi nimeti şükre-
derek anlatma, Allah’a karşı şük-
rünü eda etme, ve teşekkür etme
maksadıyla kavuştuğu nimeti an-
ma, ona sevincini ve şükrünü bil-
dirme.
teçhiz:
cihazlama, donatma, ha-
zırlama.
tereddüt:
kararsızlık, şüphede
kalma.
teşvik etme:
isteklendirme, he-
veslendirme.
teveccüh:
yönelme, sevgi, ilgi.
tezyit:
arttırma, çoğaltma.
vahdet:
birlik ve teklik.
vesile:
aracı, vasıta.
acz:
zayıflık, güçsüzlük.
Âl-i Beyt:
Hz. Muhammed’in
(
ASM
) ailesinden olan, Hz. Mu-
hammed’in (
ASM
) ev halkı.
arz:
sunma, bildirme.
ayet-i celile:
azîm ve yüce
manaları ihtiva eden ayet.
Cihar-ı Yar-ı Güzîn:
Dört Hali-
fe: Ebu Bekir, Ömer, Osman ve
Ali Radyallahü Anhüm.
delâlet:
yol göstermek, kıla-
vuzluk.
feyiz:
ihsan, bağış, kerem.
fitne-i ahir zaman:
ahirza-
man fitnesi.
gaybî:
gaybla ilgili, bilinme-
yenle ilgili; görünmeyen.
hadisat:
olaylar, hadiseler.
hâdise:
olay.
hadis-i Nebevî:
Hz. peygam-
ber efendimizin mübarek söz-
leri.
hamd:
teşekkür, şükran.
himaye:
koruma, muhafaza
etme.
himmet:
ceht, gayret.
i’caz:
mucizelik, insanların
benzerini yapmaktan âciz kal-
dıkları şeyi yapmak.
iblâğ:
ulaştırma, eriştirme.
ihlâs:
samimiyet, dürüstlük,
doğruluk.
ihsan:
verilen, bağışlanan şey.
izhar:
gösterme, açığa vurma.
kaside-i mübareke:
hayırlı
kaside, övgü şiiri.
1.
Rabbinizin nimetlerinden hangi birini inkâr edersiniz? (Rahman Suresi: 16, 18, vd.)