İşte, Üstadımız hakkında “Ne ile yaşıyor?” diyenler,
hatalarını tashih etsinler.
Bekir, Re’fet, Hüsrev, Rüştü
ì®í
Œ
237
œ
[Hulûsî Bey’in mektubudur.]
(1)
/
?p
ór
ªn
ë
p
H
o
í`u
Ñ°n
ùo
j s
’p
G m
Ar
Àn
T r
øp
e r
¿p
Gn
h
(2)
m
´Én
£p
?r
fp
G n
Óp
H p
ón
Hn
’r
G n
‹p
G p
?n
Rn
’r
G n
øp
e o
o
¬o
JÉn
c n
ôn
Hn
h $G o
án
ªr
Mn
Qn
h r
ºo
µ r
«n
?n
Y o
?n
Ó°s
ùdn
G
Eyyühe’l-Üstadü’s-Said!
Risale-i Nur Şakirtlerinin şahsiyet-i maneviyelerinde
en âciz, en zayıf ve en menfaatsiz bir uzuv olmakla be-
raber, bu intisabın verdiği kuvvetle, manevî efradının du-
alarının ve kudsî himayelerinin himmetine ve Rabb-i Ra-
hîm’in kerem ve inayetine dayanarak, nail olduğumuz
son nurlu âsârın mütalâa ve zavallı muhitimizdeki neşrin-
den mütevellit halis sürurumuza ve nihayetsiz manevî
duygularımıza tercüman ve lisan-ı acz ile hissiyatı izhara
vasıta, başta muhterem ve çok müşfik ve aziz Üstada ve
onun tevfik-i Hudâ ile en kıymetli muinleri ve Risale-i
Nur Şakirtlerinin manevî cisimlerinde daima fa’al ve nev-
var nâkil ve naşirleri olan kardeşlerimize şükran ve dua
BARLA LÂHİKASI | 483 |
mete lâyık, aziz, saygın.
muîn:
yardımcı, muavin.
müşfik:
şefkatli, merhametli, sev-
gi ve ilgi gösteren.
mütalâa:
okuma, dikkatli okuma.
mütevellid:
meydana gelmiş, ileri
gelmiş, hasıl olmuş.
nail:
kavuşan, ulaşan, eren.
nâkil:
aktaran.
naşir:
dağıtan, yayan, neşreden,
saçan, açan.
neşr:
yayım, yayın.
nevvar:
çok nurlu, çok parlak;
nurlu, aydın, parlak.
nihayetsiz:
sonsuz, sınırsız.
nurlu:
ışıklı, parıltılı.
Rabb-i Rahîm:
şefkat ve merha-
met sahibi olan Cenab-ı Hak.
sürur:
sevinç, mutluluk.
şahsiyet-i maneviye:
manevî
şahsiyet, manevî kişilik.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şükran:
minnettar.
tashih:
düzeltme, yanlışını gider-
me.
tercüman:
ifade eden.
tevfik-ı Hudâ:
Allah’ın yardımı ve
başarıya ulaştırması.
uzuv:
bir topluluğu, bir bütünü
meydana getiren üyelerden her
biri.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nursî
Hazretlerinin, özel isim yerine ge-
çen bir sıfatı; öğretici, öğretmen.
vasıta:
aracı.
zaif:
zayıf, güçsüz, kuvvetsiz, ta-
katsiz, dermansız.
âciz:
eli yetmez, gücü yetmez,
güçsüz.
asar:
eserler.
aziz:
değerli.
daima:
her vakit, sürekli, her
zaman.
efrat:
fertler.
eyyühe’l-üstadü’s-Said:
ey
büyük üstad, ey yüce bilgin.
faal:
çalışkan, gayretli, hama-
rat.
halis:
saf, samimî.
himaye:
koruma, muhafaza
etme.
himmet:
manevî yardım, ih-
san, lütuf.
hissiyat:
hisler, duygular.
inayet:
gayret, dikkat, çalış-
ma, özenme.
intisap:
mensup olma, bağ-
lanma, girme.
izhar:
gösterme, açığa vurma.
kerem:
cömertlik, lütuf, ihsan,
bağış.
kudsî:
mukaddes, yüce.
lisan-ı acz:
zayıflık ve güçsüz-
lüğün dili; çocuğun ağlaması
gibi.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
menfaat:
fayda.
muhit:
yöre, dolay, çevre.
muhterem:
saygı değer, hür-
1.
Hiçbir şey yoktur ki, Onu övüp Onu tespih etmesin. (İsra Suresi: 44.)
2.
Ezelden ebede kadar hiç kesintisiz Allah’ın selâmı rahmet ve berekâtı üzerinize olsun.