Œ
236
œ
[Ehl-i dünyanın Üstadımız hakkındaki asıl-
sız üç vehimleri münasebetiyle bir karde-
şimizin ettiği sualine karşı cevaptır.]
Üstadımız Barla’da kimsesiz kaldığı için, mütalâa ede-
cek kitapları olmadığından, dünyadan ümidini kesip, ahi-
ret noktasından iman cihetinde, kendi nefsiyle olan mü-
kâlemelerini, düşündüklerini çok defa “Ey nefsim, ey
nefsim!” diye kaleme almış. Ne vakit o vaziyetten, o be-
lâdan kurtuldu. Buraya geldi, altı ay zarfında oradaki al-
tı gün kadar bir şey yazmadı. Zaten neşriyat yapmıyor.
Ancak kendi nefsi için nota nev’inden kaydettiği mesaili,
iman cihetinde vesveseye düşmüş bazı has dostlarının is-
temelerine binaen, güçlükle onlar alıp mütalâa ediyorlar.
Yazdığı en mühim bir eseri, bir müdür vesveseli ve onun
hakkında muannit bir valiye şikayet tarzında vermiş, o
muannit vali tetkikatında, bu eserde ve bunun neşriyatın-
da siyasete taallûk edecek bir cihet yoktur. Sırf mesail-i
imaniyeye aittir, diye hakikati anlamakla, o müdürü tek-
dir etmiştir.
Hem hocamız tarikat zamanı olmadığını, mütemadi-
yen dostlarına söylüyor. İmanı kurtarmak zamanıdır di-
yor. Buna delil, dokuz senedir. Hiçbir kimseye tarikat
talim etmemesidir. Yalnız, mezhebi Şafiî olduğu için na-
mazdan sonraki tesbihatı biraz fazlacadır. O fazlalık da,
otuz üçer tesbihattan sonra mezheb-i Şafiîde sünnet
ahiret:
öbür dünya, ikinci hayat.
belâ:
musibet, gam, keder, afet,
sıkıntı.
binaen:
-den dolayı, bu sebepten.
cihet:
yön, görüş açısı.
ehl-i dünya:
dünyaya bağlı, dün-
ya adamı, ahireti düşünmeyen.
hakikat:
gerçek, doğru.
iman:
inanma, itikat.
mesail:
meseleler.
mesail-i imaniye:
imanî mesele-
ler.
mezheb-i şafiî:
İmam-ı Şafii’nin
kurduğu mezhep.
mezhep:
bir dinin bazı noktalarda
görüş farkları bulunan kollarından
her biri.
muannit:
inatçı, ayak direyen.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
mükâleme:
konuşma.
münasebet:
vesile, -dan dola-
yı.
mütalâa:
okuma, dikkatli
okuma.
mütemadiyen:
sürekli olarak,
devamlı.
neşriyat:
yayın.
neşriyat:
yayınlar, yayıncılık.
nev:
cins.
nota:
öz olarak kağıda yaz-
mak.
sual:
soru.
sünnet:
adet, yol, davranış.
sünnet:
peygamber efendimi-
zin yaptığı işler, ibadetler, ha-
reketlerin tümü.
taallûk:
münasebet, rabıta.
talim:
okutma, ders verme,
verilme.
tarikat:
Allah’a ulaşmak için
şeyhin gözetiminde müridin
takip edeceği terbiye usul ve
yolu.
tekdir:
azarlama.
tesbihat:
tesbihler, Cenab-ı
Hakkın bütün noksan sıfatlar-
dan uzak ve bütün kemal sı-
fatlara sahip olduğunu ifade
eden sözler.
tetkikat:
araştırmalar, incele-
meler.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nur-
sî Hazretlerinin, özel isim yeri-
ne geçen bir sıfatı; öğretici, öğ-
retmen.
vaziyet:
durum.
vehim:
sebepsiz korku, belir-
siz ve manasız korku.
vesvese:
şüphe, kuruntu, kal-
be gelen asılsız kötü ve sinsi
düşünce.
zarfında:
içerisinde.
| 480 | BARLA LÂHİKASI