sönüktür. İşte o fihristeler fihristesi böyle olunca, daha
ilerisini ehli olan anlar.
(1)
»/
bÉn
Ñr
dGn
ƒo
g»/
bÉn
Ñr
dn
G
Halil İbrahim (
RA
)
ìí
Œ
234
œ
[Hulûsî Bey’in fıkrasıdır.]
Bugün hayreti mucip, nazara caiz, dikkati calip, ma-
nası lâtif, tertibi zarif, tevafuku nazif, envarı zahir, îcazı
bâhir, zübde-i bürhan, erkân-i iman, bir lem’ası i’caz-ı
Kur’ân olan ve mübarek Hüsrev’in çok mükemmel bir
tarzda istinsah ettiği Yirmi Dokuzuncu Söz ile, melfufu
cidden çok mühim meseleleri cami ve bedî cevapları ha-
vi On Altıncı Lem’ayı ve benim gibi tembellere, mükem-
mel bir ders-i ikaz olan mektubu almakla bahtiyar ve
çoktandır mahrum kaldığım nurlara kavuşmaktan müte-
vellit nimete mazhariyetten dolayı, Cenab-ı Hallâk-ı Ra-
hîm’e teşekkürden âcizim.
Orada kardeşlerimizden beş nevi ibadet hakkındaki
izahları ile kötü şahsiyetime değil, sırf Kur’ân’a, imana,
Nura, hakaika müteveccih hâlime baktım. Ve kanaatle-
rimi yokladım, ben de aynı şeyleri düşünmüş ve kanaat
getirmiştim.
âciz:
eli yetmez, gücü yetmez,
güçsüz.
bâhir:
belli, besbelli, açık, apaçık.
bahtiyar:
bahtlı, talihli, mutlu.
bedî:
eşsiz güzel.
calip:
kendine doğru çeken, çeki-
ci, celp edici.
cami:
cem eden, toplayan, içine
alan.
cidden:
ciddî olarak, gerçek ola-
rak.
ders-i ikaz:
ikaz dersi, uyarma işa-
reti.
envar:
nurlar, aydınlıklar, ışıklar.
erkân-ı iman:
iman esasları.
fihriste:
katalog, liste.
hakaik:
hakikatler, doğrular, ger-
çekler.
hâvî:
içine alan, kapsayan, kuşa-
tan.
i’caz-ı Kur’an:
Kur’an’ın mucizeli-
ği, yüksek ve erişilmez ifadesi.
icaz:
az sözle çok mana ifade et-
me.
istinsah:
nüshasını yazma, ör-
neğini çıkarma, kopya etme.
izah:
açıklama, ayrıntıları ile
anlatma.
kanaat:
inanma, görüş, fikir.
lâtif:
tatlı, şirin.
lem’a:
parıltı.
mahrum:
bir şeye sahip ola-
mayan, yoksun.
mazhariyet:
nail olma, şeref-
lenme.
mesele:
ehemmiyetli, önemli
iş.
mucip:
icap eden, gerektiren.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
müteveccih:
bir cihete dönen,
yönelen.
mütevellid:
meydana gelmiş,
ileri gelmiş, hasıl olmuş.
nazar:
göz atma, bakma, ba-
kış.
nazif:
temiz, pak, tahir.
nevi:
çeşit.
nimet:
iyilik, lütuf, ihsan,
bağış.
şahsiyet:
kişilik, kişi özelliği.
tarz:
biçim, şekil, suret.
tertip:
dizme, sıralama, düze-
ne koyma.
tevafuk:
uyma, uygunluk, bir-
birine denk gelme.
zahir:
açık, belli, meydanda.
zarif:
zarafetli, güzel, şık.
1.
Bâkî olan ancak Allah’tır.
| 472 | BARLA LÂHİKASI