Barla Lâhikası - page 466

güldürmüş, gamnâk çehrelerimize beşaşet serpmişti. di-
mağımızda Asr-ı Saadetin o cazibedar hayatını canlan-
dırmış, güya maziyi istikbale çevirerek, bir müddet o
âlemlere ve o nezih ruhlu, ulvî düşünceli insanlar arasın-
da yaşatmıştır.
Sani yen:
Lâfza-i Celâlin manidar ve münasebettar
tevafukatını temaşaya koyulduk. Bu tevafukat, ihtiyârsız
nazarımızı kendisine çeviriyordu. İrae edilen kısımlar ve
tevazün ettirilen âdetler, o kadar şirindi ki, okurken kal-
bimize serinlik, dimağımıza bir inkişaf, ruhumuza bir gı-
da veriyordu...
Vaktimizi artırmak için, yan yazıyla yazılan Kur’ân-ı
Kerîm’in l5.nci sahifesine kadar 7,8 adetler tevafukatını
muhafaza ederek, 51 defa gelmesi, mektubun nihayeti-
ni asel (bal) ile bağlıyordu. Ne kadar gariptir ki, bu ra-
kamların hem yazılmaları birdir, hem sırada kardeşlikle-
ri birdir ve hem de sahifede gösterdikleri rakamla teva-
fukları birdir.
Ey Sevgili Üstad!
Cenab-ı Hak sizden çok razı olsun, yeni yeni meyve-
ler ve fâkihelerle tegaddi suretiyle takviye-i ezhana, hem
de def-i cû suretiyle ıztıraplarımızı teskine vasıta oluyor-
sunuz.
Hüsrev
ì®í
âlem:
dünya, cihan.
asel:
bal.
Asr-ı Saadet:
saadet, mutluluk as-
rı; Peygamberimiz (a.s.m) ve Dört
Halifenin yaşadığı devire verilen
ad.
beşaşet:
güleryüzlülük, güleryüz.
cazibedar:
çekici, cazibeli.
def-i cû:
açlığı gidermek.
dimağ:
akıl, şuur.
fakihe:
yemiş, meyve.
gamnâk:
gamlı, tasalı, kaygılı.
güya:
sanki.
ıztırap:
kuvvetli acı, aşırı elem,
azap.
ihtiyârsız:
irade ve istem dışı.
inkişaf:
gelişme.
İrae:
göz önüne koyma.
istikbal:
gelecek, gelecek za-
man, ati.
Lâfza-i Celâl:
Allah lâfzı, keli-
mesi.
manidar:
anlamlı, manalı, ma-
na taşıyan.
mazi:
geçmiş zaman.
muhafaza:
koruma.
müddet:
süre, zaman.
münasebettar:
ilgili, alâkalı.
nazar:
dikkat.
nezih:
güzel, kibar.
nihayet:
son.
razı:
rıza gösteren, hoşnut
olan.
Saniyen:
ikinci olarak.
suret:
biçim, şekil, tarz.
tagaddi:
gıdalanma, gıda al-
ma, beslenme.
takviye-i ezhan:
zihinleri tak-
viye etme, fikre ve zekaya
kuvvet verme.
temâşâ:
bakma, bakıp seyret-
me.
teskin:
sakinleştirme, yatıştır-
ma.
tevafuk:
uyma, uygunluk, bir-
birine denk gelme.
tevafukat:
uygunluk.
tevazün:
denklik, denk olma.
ulvî:
yüksek, yüce; manevî,
ruhanî.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nur-
sî Hazretlerinin, özel isim yeri-
ne geçen bir sıfatı; öğretici, öğ-
retmen.
vasıta:
aracı.
| 466 | BARLA LÂHİKASI
1...,456,457,458,459,460,461,462,463,464,465 467,468,469,470,471,472,473,474,475,476,...720
Powered by FlippingBook