Œ
230
œ
(2)
/
?p
ór
ªn
ë
p
H
o
í`u
Ñ°n
ùo
j s
’p
G m
Ar
Àn
T r
øp
e r
¿p
Gn
h
(1)
@ /
¬p
ª°r
SÉp
H
o
o
¬o
JÉn
c
n
ôn
Hn
h$G o
án
ªr
Mn
Qn
h r
ºo
µ`r
«n
?n
Y o
?n
Ó°s
ùdn
G
(3)
Én
gp
QGn
ôr
°Sn
Gn
h p
¿'
Gr
ôo
?r
dG p
±ho
ôo
M p
On
ón
©p
H
Ey Bu Dâr-ı Fânîde Medar-ı Tesellilerim,
Bu Diyar-ı Gurbette Enislerim ve Esrar-ı
Kur’âniyede Beni İştiyaklarıyla Konuşturan
Zeki, Ferasetli Muhataplarım!
Sizlere, yalnız bir iki dakika temaşa etmekle ne dere-
ce acınacak bir hâlde nakıs bir hat ile çalıştığımı ve sizin
kıymettar kalemleriniz ne kadar bana ehemmiyetli oldu-
ğunu ihsas etmek için kendi hattımla tashihsiz bir fihris-
te-i huruf göndermiştim. Hâlbuki, sizler bir iki dakika de-
ğil, saatlerce baktınız ve günlerce zaptettiniz. Bundan
anladım ki, siz ona fazla merak ediyorsunuz. Onun için
size o listenin tebyizini gönderiyorum. İsterseniz kendini-
ze bir suret alırsınız. Fakat bunu biliniz ki bu fihriste mu-
vakkat bir mehaz olmak için takribî bir tarzdadır. Ben
kolaylık için kısmen eski mahfuzatıma kısmen iki mikyas
ile dokuz saatte perişan hattımla yazmıştım. Sonra anla-
dım ki, bu vadide bir tefsir köyümüzde var. O tefsiri ge-
tirdik, mukabele ettik. Ekseriyet-i mutlaka ile tevafuk et-
mişiz, birkaç büyük yekûnlarda on-on beş küçük yerler-
de muhalefet oldu. Tahkikat neticesinde, tefsirin matbaa
ve müstensihlerin eser-i sehvi olarak muhalefet olmuş.
İki üç yerde müsvedde listemizi tashih ettik. Sonra o
BARLA LÂHİKASI | 463 |
kısmen:
kısmî olarak, bir kısım.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
mahfuzat:
ezberlenmiş şeyler.
medar-ı teselli:
ferahlık sebebi,
teselli kaynağı.
mehaz:
menba, bir şeyin aslının
alındığı kaymak.
mikyas:
nispet, derece, ölçü.
muhalefet:
uygun olmama, ayrı-
lık; zıtlık.
muhâtab:
kendisine hitap olunan.
mukabele:
karşılaştırma, ikisini
yanyana koyup karşılaştırma.
muvakkat:
geçici.
müstensih:
istinsah eden, bir ya-
zının kopyasını çıkarıp çoğaltan.
müsvedde:
temize çekilecek ya-
zı.
nakıs:
noksan, eksik.
suret:
nüsha, kopya.
tahkikat:
araştırmalar, soruştur-
malar.
takribî:
kesin olmayan, ihtimale
göre olan, aşağı yukarı, tahminî.
tashih:
düzeltme, yanlışını gider-
me.
tebyîz:
temize çekilmiş.
tefsîr:
Kur’ân-ı Kerîm’i açıklamak
maksadıyla yazılan kitap.
temâşâ:
bakma, bakıp seyretme.
tevafuk:
uyma, uygunluk, birbiri-
ne denk gelme.
vadi:
iki dağ arasında kalan çukur-
ca arazi.
yekûn:
hep, bütün, cümle.
zapt:
tutma, alma, yazma.
dâr-ı fânî:
ölümlü, kaybolan,
gelip geçici, yok olup giden
yer; dünya.
diyar-ı gurbet:
gurbet diyarı,
yabancı memleket, gurbet ili.
ehemmiyetli:
önemli.
ekseriyet-i mutlaka:
mutlak
çoğunluk.
enis:
dost, arkadaş; yar, sevgi-
li, yoldaş.
eser-i sehu:
yanlışlık eseri.
esrar-ı Kur’âniye:
Kur’ân’ın
sırları.
ferâset:
anlayış, çabuk seziş,
kavrayış.
fihriste:
katalog, liste.
hatt:
yazı, el yazısı.
huruf:
harfler.
ihsas:
hissetirme, sezdirme.
iştiyak:
aşırı isteme, çok fazla
arzu etme.
1.
Allah’ın adıyla.
2.
Hiçbir şey yoktur ki, Onu övüp Onu tesbih etmesin. (İsra Suresi: 44.)
3.
Allah’ın selâmı, rahmet ve berekâtı Kur’ân’ın harfleri ve esrarı sayısınca üzerinize olsun.