Barla Lâhikası - page 465

Œ
231
œ
[Hüsrev’in fıkrasıdır.]
Aziz Üstadım!
Cemaziyelahir ayında vuku bulan
(1)
r
än
ôn
ã`n
à`r
fG o
Öp
cGn
ƒn
µ`r
dG Gn
Pp
Gn
h
ayetinin ifade ettiği hâlâtın bir numunesini izah eden
hâdisat-ı semaviye ile, Kur’ân’ın semasında parlayan Lâf-
za-i Celâl yıldızlarının acip ve tatlı tevafuklarını ders ve-
ren o kıymettar mektubunuzu, Hafız Ali kardeşimiz de
dâhil olduğu hâlde Re’fet, Bekir, Lütfi, Rüştü, Keçeci
Mustafa Efendi ve ağabeyim Ali Efendi ile beraber oku-
duk. O gece meclisimiz pek tatlı idi. Hâdisat-ı semaviye-
yi hayret ve taaccüple ve pek büyük bir sevinçle karşıla-
yarak, mele-i âlânın bayramlarına biz de iştirak etmiştik.
Nasıl ki bu hâdise-i semaviyenin birinci defa vukuu, (baş-
ta insan suretinde yapılmış
Hubel
tabir ettikleri büyük put-
larıyla 360 putu ilâh kabul eden) müşrikîn-i Kureyş’in he-
lâkini netice vermişti.
İnşaallah bu ikinci vukuda l4’ncü asr-ı Muhammedîde
ve Avrupa terakkiyatı ile iftihar ettiği ve yirminci asır na-
mını alan bu günde, ehl-i fetretin putperestliğinin daha
feci bir surete giren suretperestliğinin kökü kesileceğini,
bize ilân ediliyordu.
Bu ilân, ümmet-i merhume-i Muhammediyeye, pek
güzel ve pek hayırlı bir fütuhatı hazırladığını hatırlatarak,
mahzun kalblerimizi şenlendirmiş, ağlayan yüzlerimizi
BARLA LÂHİKASI | 465 |
üzüntülü.
mele-i â’lâ:
büyük ve ileri gelen
meleklerin toplandığı yer.
müşrikin-i Kureyş:
Kureyş müş-
rikleri.
nam:
ad, isim.
nümune:
örnek.
putperestlik:
puta tapma duru-
mu, puta tapıcılık.
sema:
gökyüzü, gök.
suret:
biçim, görünüş, kılık, kıya-
fet.
suretperestlik:
resme şekli görü-
nüşe tapma.
taaccüp:
şaşma, hayret etme, şa-
şakalma.
tabir:
ifade, söz.
terakkiyat:
ilerlemeler, gelişme-
ler, yükselişler.
tevafuk:
uyma, uygunluk, birbiri-
ne denk gelme.
ümmet-i merhume-i Muham-
mediye:
Allah’ın rahmet, şefkat
ve merhametine mazhar olan
Muhammed (
ASM
) ümmeti; Müslü-
manlar, İslâm milleti.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nursî
Hazretlerinin, özel isim yerine ge-
çen bir sıfatı; öğretici, öğretmen.
vuku:
olma, meydana gelme.
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
asr-ı Muhammedî:
Hz. Mu-
hammed’e ait asır, onun yaşa-
mış olduğu yüzyıl.
dahil:
beraber.
ehl-i fetret:
Hz. İsa (a.s) dan
peygamber efendimiz (a.s.m)
zamanına kadar ki bulanık za-
manda yaşayanlar.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
fecî:
dehşetli, korkunç.
fütuhat:
zaferler, fetihler, ga-
libiyetler.
hâdisat-ı semaviye:
gökyü-
zünde meydana gelen olaylar.
hâdise-i semaviye:
gök hâdi-
sesi.
halat:
haller, durumlar, vazi-
yetler.
helâk:
yıkılma, bitme, mah-
volma, harap olma.
ifade:
anlatma, anlatım, anla-
tış.
iftihar:
gurur, övünme.
ilâh:
tanrı, ma’bud.
ilân:
yayma, duyurma, bildir-
me.
İnşaallah:
‘Allah izin verirse’
manasında kullanılan bir dua.
iştirak:
katılma.
izah:
açıklama, ayrıntıları ile
anlatma.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
Lâfza-i Celâl:
Allah lâfzı, keli-
mesi.
mahzun:
hüzünlü, kederli,
1.
Yıldızlar saçıldığı zaman. (İnfitar Suresi: 2.)
1...,455,456,457,458,459,460,461,462,463,464 466,467,468,469,470,471,472,473,474,475,...720
Powered by FlippingBook