açıyor ki, zevkine nihayet bulunmuyor. Perdesiz, vasıta-
sız Kur’ân’a bakınca, zülâl gibi hakaikın tecelli ettiği bu-
lutsuz havada güneş ve böyle bir havada yıldızlarla süs-
lenmiş semada bedirlenmiş kamer gibi müşahede olunu-
yor.
Benim gibi bir isyankârın vaziyeti, hâli, kabiliyeti, isti-
dadı asla müstait değilken, Allahü Zülcelâl’in nihayetsiz
kerem ve rahmeti fazl ve inayetiyle iki kere iki dört
kat’iyetinde kat’î kanaatim gelmiştir ki, Hazret-i Gavs’ın
ve onun üstadı İki Cihan Fahri Nebî-i Efhamımız (
ASM
)
Efendimiz Hazretlerinin dua ve himmetleri Hazret-i
Kur’ân’ın şakirtleri üzerinedir.
Sû-i ihtiyârımızla bozmazsak, bu himayet ve sahabet
elbette devam edecektir, kat’î kanaat ve imanındayım.
Şu satırları bana yazdırtan âsâr-ı Nurun şeref-i vürutları
ve feyizleri, inşaallah içinde gizlenmiş olan aşr-i ahir-i ra-
mazanda Leyle-i Kadir’in ihya edilmiş sevabını verir ve
rıza-i Samedanîye mazhariyetle saadet-i ebediyeyi ka-
zanmaya bir vesile olur.
Ey Üstadımın bu fânî âlemde arkadaşları, inşaallah
ahiret âleminde de yoldaşları olacak olan aziz ve kıymet-
li kardeşlerim! Şu anda kalbim şöyle inliyor, ben de ihti-
yârsız yazıyorum: Hazret-i Üstadın gösterdiği yol, aynen
Kur’ân’ın cadde-i kübrasıdır; ondan ayrılmayalım, hiz-
metten kaçmayalım, fütur getirmeyelim. Sermayesi
yalan ve yalancılık olan siyaset propagandaları, sû-i kes-
bimizle kazanılan ve bugün tevarüs edilen fena şeylere
ahiret:
öbür dünya, ikinci hayat.
âlem:
dünya, cihan.
asar-ı Nur:
Nur eserleri.
aşr-i ahîr-i ramazan:
ramazanın
son on günü.
aziz:
değerli.
bedir:
Ay; dolunay, ayın en parlak
olduğu hâli.
cadde-i kübra:
en büyük cadde,
en selametli yol, Kur’an yolu.
fânî:
ölümlü, geçici.
fazl:
alicenaplık, ihsan, cömertlik.
feyiz:
ihsan, bağış, kerem.
fütur:
zayıflık, gevşeklik, usanç.
hakaik:
hakikatler, doğrular, ger-
çekler.
himayet:
koruma, esirgeme.
himmet:
yardım, ihsan, lütuf.
ihtiyârsız:
irade ve istem dışı.
ihya:
canlandırma, diriltme, hayat
verme, yeniden hayata döndür-
me.
inayet:
yardım, ihsan, lütuf.
İnşaallah:
‘Allah izin verirse’ ma-
nasında kullanılan bir dua.
istidat:
kabiliyet, yetenek.
kabiliyet:
istidat, yetenek.
kamer:
Ay.
kanaat:
inanma, görüş, fikir.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tereddü-
de mahal bırakmayan.
kat’iyet:
kat’îlik, kesinlik.
kerem:
cömertlik, lütuf, ihsan,
bağış.
Leyle-i Kadir:
Kadir Gecesi,
Kur’ân-ı Kerîm’in dünya semasına
nazil olduğu gece, ramazanın 27.
gecesi.
mazhariyet:
nail olma, şereflen-
me.
müstait:
istidatlı, kabiliyetli,
bir şeye kabiliyetli olan, yete-
nekli.
müşahede:
bir şeyi gözle gör-
me, seyretme.
Nebî-i Efham:
en büyük Pey-
gamber, Hz. Muhammed (
ASM
).
nihayet:
son, sınır.
nihayetsiz:
sonsuz, sınırsız.
propaganda:
bir inanç, düşün-
ce, doktrin v.b. ni başkalarına
tanıtmak, benimsetmek ama-
cını güden ve çeşitli vasıtalar-
la yapılan faaliyet.
rıza-i samedaniye:
herşeyin
kendisine muhtaç olduğu Al-
lah’ın rızası, hoşnutluğu.
rahmet:
şefkat, merhamet,
bağışlama ve esirgeyicilik.
saadet-i ebediye:
sonu olma-
yan, sonsuz mutluluk.
sahabet:
sahip çıkma, koru-
ma, arka çıkma.
sema:
gökyüzü, gök.
sermaye:
varlık, servet.
sû-i ihtiyâr:
kötü seçim, seç-
menin fenalığı.
sû-i kesb:
fiilin kötüye kulla-
nılması.
şakirt:
talebe, öğrenci.
tecelli:
belirme, bilinme, gö-
rünme.
tevarüs:
miras yoluyla geç-
me.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nur-
sî Hazretlerinin, özel isim yeri-
ne geçen bir sıfatı; öğretici, öğ-
retmen.
vasıta:
aracı.
vaziyet:
durum.
vesile:
bahane, sebep.
yoldaş:
yol arkadaşı.
zülâl:
saf, hafif, soğuk ve tatlı
su.
| 474 | BARLA LÂHİKASI