borcumuzu iblâğ etmek emel ve niyeti ile, şu arizacığı
yazmaya başlıyorum.
Evvelâ ulvî ve gaybî kerametten bahs edeceğim.
Mec-
muatü’l-Ahzab’
da
Ercûze
namındaki kaside-i mübareki
Fethi Bey’de buldum. Birçok yerlerini okudum. Fazla tet-
kik edemedim. Ancak
Sekîne
namı verilen ve İsm-i Aza-
mı tazammun eden altı isim
(1)
¢l
Sht
óo
b ,l
?r
ón
Y ,l
ºn
µ`n
M ,l
?ƒt
«n
b , w
»n
M ,l
Or
ôn
a
Celle Celâlühü olarak buldum. Bu esma-i mübarekenin
virt edilmesine müsaade ve ne suretle devam iktiza etti-
ğine emrinizi istirham ederim.
Merhumun ceddimin Hazret-i Ali Radıyallahü Anh
Efendimiz Hazretlerine matuf ve evvelce arz ettiğim:
“Keramatü’l-evliya-i hakkun” düsturunu tasdik sadedin-
deki keramat hadisinin ifade edildiği bir zamanda, orada
da bu mübarek eserin neşredilmiş olması, cidden hayre-
ti mucip olmakla beraber, işlerimizin tesadüfle alâkası ol-
madığını gösterecek küçük bir delil ve Risale-i Nur Mu’ci-
ze-i Kübra-i Ahmediye
(
ASM
)
olan Kur’ân-ı Azîmüşşan’-
dan nebean ettiği için, i’cazkâr hâdisat eksik olmayaca-
ğına işarettir.
(2)
»
u
Hn
Q p
?°r
†n
a r
øp
e Gn
ò'
g ! o
ór
ªn
ër
dn
G
Bu ulvî eserin sonuna Risale-i Nur Şakirtleri namına
bu âciz talebenizin ismini koymakla, sıddıkınızın yazılmış
ve yazılacak bütün Risale-i Nur lemaatına karşı tasdikte
âciz:
eli yetmez, gücü yetmez,
güçsüz.
ariza:
isteklerini arz etme, dile ge-
tirme, alttan üste takdim edilen
yazı veya mektup.
arz:
sunma, bildirme.
bahis:
bahs, konu yapma, anla-
tım.
celle celalühü:
“Onun celâli yüce
ve aziz oldu” anlamında Allah adı
anılınca söylenen bir saygı sözü.
cidden:
ciddî olarak, gerçek ola-
rak.
delil:
iz, nişan, emare.
düstur:
kaide, esas, prensip.
emel:
amaç, arzu, istek.
esma-i mübareke:
hayırlı güzel
isimler.
evvelâ:
öncelikle.
gaybî:
görünmeyen.
hâdise:
olay.
i’cazkâr:
muarızlarının başlarını
yere eğdirecek şekilde mu’cizeli
olan.
iblağ:
ulaştırma.
ifade:
anlatma, anlatım, anlatış.
iktiza:
lazım gelme, gerekme.
İsm-i âzam:
Cenab-ı Hakkın bin
bir isminden en büyük ve mana-
ca diğer isimleri kuşatmış olanı.
istirham:
isteme, rica etmek.
kaside-i mübareke:
hayırlı kasi-
de, uğurlu, mübarek övgü şiiri.
keramet:
ermişçesine yapılan iş,
hareket veya söylenen söz, fikir.
Kur’ân-ı azîmüşşan:
şan ve şerefi
yüce olan Kur’ân.
lem’a:
parıltı, parlayış, parlama.
matuf:
ait olan, yöneltilmiş.
merhum:
rahmete kavuşmuş, öl-
müş, ölü.
muaze-i kübra-i Ahmedi:
Hz. Mu-
hammedin büyük mucizesi.
mübarek:
hayırlı, mutlu, kutlu,
uğurlu.
müsaade:
izin.
nam:
ad, isim.
nebean:
kaynayarak çıkış.
neşr:
yayım, yayın.
niyet:
maksat, meram.
sıddık:
hakikatı kabul eden.
sadet:
fikir, niyet, kast, mak-
sat.
sekine:
sakinlik veren rahatla-
tan bir dua.
suret:
tarz, yol, gidiş; usul, me-
tot, uslûp.
şakirt:
talebe, öğrenci.
tasdik:
doğrulama, onaylama.
tazammun:
ihtiva etme, içine
alma, içinde bulundurma.
tesadüf:
rastlantı.
tetkik:
dikkatle araştırma, in-
celeme.
ulvî:
yüksek, yüce; manevî,
ruhanî.
virt:
zikir; belli zamanlarda,
belli sayıda, belli duaların zikir
olarak belli biçimde ve düzenli
şekilde okunması.
1.
Ki O; zat, sıfat ve ef'alinde ortağı bulunmayan Ferd, gerçek hayat sahibi olan Hayy, her şe-
yi ayakta tutan ve koruyan Kayyum, hüküm ve kaza sahibi Hakem, mutlak adalet sahibi
Adl, kusur ve eksiklikten uzak olan ve her şeyi temizleyip arındıran Kuddüs’tür.
2.
Rabbimin bu fazlından dolayı ezelden ebede kadar Allah’a hamd olsun. (Metnin “Elhamdü-
lillâh” kısmı birçok ayette geçmektedir. Sonraki kısım ise Neml Suresinin 40. ayetidir.)
| 484 | BARLA LÂHİKASI