Barla Lâhikası - page 489

(1)
»
u
Hn
Q n
ºp
Mn
QÉn
e s
’p
G p
Aƒ° t
ùdÉp
H l
In
QÉ s
en
’n
¢n
ùr
Øs
ædG s
¿p
G À/
ùr
Øn
f o
Çu
ôn
Ho
G BÉn
en
h
demiştir. Aldatamazsın, senden ve senin samimî yoldaş-
ların cinnî ve insî şeytan, ehl-i bid’a ve ulemaüssû şerle-
rinden Allah’a sığınırım.)
Eski Said lisanıyla kaleme alınmış olan Yirmi İkinci
Lem’a: Zaleme güruhunun hücumlarına pek mükemmel
müdafaa ve elyak ve âlâ bir cevaptır.
(2)
n
Ú/
ªp
MGs
ôdG o
ºn
Mr
Qn
G n
ƒo
gn
h Ék
¶p
aÉn
M l
ôr
«n
N*Én
a
Otuz Birinci Mektubun Yirmi Beşinçi Lem’ası: Maddî
ve manevî bütün hastalıklara mükemmel devadır. Altıncı
devanın iki defa yazılmasına merak ettim, hatırıma gel-
di. Birden yirmi beşe kadar devaları topladım 325 oldu.
Tekrar eden altı numaralı devayı da zam edince 331 çık-
tı. Söylenişte ve yazılışta ekseriyetle hazf edilen bu ra-
kamlardaki kaldırılmış bin sayısını nazar-ı dikkate alırsak
1325 ve 1331’de İslâm âliminin başına gelmiş olan mu-
sibetlere, bu Lem’ada mahfî işaret bulunduğuna hük-
meyledim. Basiretli ve nurlu arkadaşların, daha mahfî
hakaik çıkardıklarını ümit ediyorum. Eski talebenizden
Hafız Hüseyin Efendi’ye bu lem’ayı babasının vefatından
birkaç gün sonra, arefe günü Hafız Ömer Efendi ile evi-
ne gitmek suretiyle okumak nasip oldu. Maddî ve mane-
vî hastalıklarına ilâç veren hekim-i hazık aziz Üstada çok
dua etti. Bu mübarek eserin, bu zat üzerindeki tesirini
şöyle telhis edebiliriz. Ehibba ve arkadaşlarından hastalı-
ğını soranlara, “Çok mükemmel bir ilâç buldum.
BARLA LÂHİKASI | 489 |
musibet:
felaket, bela.
müdafaa:
savunma, koruma.
nasip:
Allah’ın kısmet ettiği şey.
nazar-ı dikkat:
dikkatli bakma,
dikkatli bakış.
samimî:
içten, candan, gönülden.
şer:
kötülük.
talebe:
öğrenci.
telhîs:
kısaltma, kısaca ifade et-
me, özetleme.
tesir:
etki.
ulemaü’s-su:
kötü alimler, dünya-
yı dine tercih eden âlimler.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nursî
Hazretlerinin, özel isim yerine ge-
çen bir sıfatı; öğretici, öğretmen.
vefat:
ölme.
yoldaş:
yol arkadaşı.
zaleme:
zâlimler.
zam:
katma, ekleme.
zat:
kişi, şahıs, fert.
ala:
yüce, yüksek, büyük.
arefe:
bayramdan bir önceki
gün.
basiret:
kalb gözüyle görme,
doğru ve ölçülü görüş.
cinnî:
cin taifesinden olan.
deva:
ilaç, çare.
ehibba:
habibler, dostlar, sev-
gililer.
ehl-i bid’a:
Ehl-i Sünnet Velce-
maat’ın dışında kalan bütün
gruplar.
ekseriyetle:
daha ziyadesiyle,
çoklukla, çoğunlukla.
elyak:
daha (en) layık olan.
güruh:
kuru kalabalık, sürü.
hakaik:
hakikatler, doğrular,
gerçekler.
hazf:
aradan çıkarma, yok et-
me, silme.
hekim-i hâzık:
uzman hekim,
doktor.
hüküm:
kanaat.
insî:
insan cinsinden.
lisan:
konuşma dili.
maddî:
madde ile alakalı, cis-
manî.
mahfî:
Gizli, saklı.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
1.
Ben nefsimi temize çıkarmam. Çünkü nefis daima kötülüğe sevk eder—ancak Rabbim rah-
met ederse o başka. (Yusuf Suresi: 53.)
2.
En iyi koruyucu Allah’tır, merhametlilerin en merhametlisi Odur. (Yusuf Suresi: 64.)
1...,479,480,481,482,483,484,485,486,487,488 490,491,492,493,494,495,496,497,498,499,...720
Powered by FlippingBook