Œ
235
œ
[Mu’cizat-ı Ahmediyeyi yaldızla yazan
doktor Abdülbâkî Bey’in fıkrasıdır.]
Sevgili, Müşfik Üstadım, Efendim Hazretleri!
Kıymetine nihayet olmayan ve her vecih ile medih ve
takdir sitayişine şayan bulunan Risale-i Nur eczalarından
bir parçası olan On Dokuzuncu Mektubu, bu mektubun
mazhar olduğu intişarındaki inayetine masadaki olan ka-
lemimle, iki gün evvel ikmal edip, sevgili Üstadıma tak-
dim ediyorum. Bu risale hakkında aziz Üstadıma kalbî
ihtisasatımı arz etmek istiyorum. Fakat ne kalemim ve
ne de kalbim ifadeden âcizdir.
Bu risalenin ruhumda vücuda getirdiği tebeddülâtı ta-
rif imkânsızdır. Hakikaten ruhumun Asr-ı Saadete ait ka-
ranlıklı noktalarını aydınlatmış, kalbimin en derin mahal-
lerine nüfuz ederek, fakir talebenize verdiği ziyaları nur-
ları ile fakir talebenizi, öyle bir hâle getirmiştir ki, bu ku-
surlu talebenizin Cenab-ı Hak’tan istediği ve zulümatları
yararak nurlar serpen asırda beşeriyeti helâkten kurtarıp
saadete davet eden ve elinde ve lisanında sonsuz mu’ci-
zatı ile, yalnız beşeriyete ve dünyaya değil, bütün mevcu-
data, dünya ve ahirete kendini tanıttıran o Peygamber-i
Zîşan’a ümmet olabilmek ve sevgili Üstadıma talebe ola-
bilmek kaydı altında hayatıma hatime verilmesidir. El ve
ayaklarınızdan öperim, efendim.
Abdülbâkî
ì®í
BARLA LÂHİKASI | 479 |
şeref sahibi olan Peygamber; Hz.
Muhammed (
ASM
).
risale:
kitap, eser.
saadet:
mutluluk.
sitayiş:
övme, övüş, methetme,
sena.
şayan:
değer, layık, münasip.
takdim:
arz etme, sunma.
takdir:
kıymet verme, beğenme.
talebe:
öğrenci.
tarif:
bir kavramı kelimelerle ifa-
de etme.
tebeddülât:
tebeddüller, değişik-
likler, başkalaşmalar.
ümmet:
nesil, millet.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nursî
Hazretlerinin, özel isim yerine ge-
çen bir sıfatı; öğretici, öğretmen.
vecih:
cihet, yön.
yaldız:
parlak boya.
ziya:
ışık, aydınlık, nur.
zulümat:
karanlıklar, dinsizlik, zu-
lüm ve külür.
âciz:
eli yetmez, gücü yetmez,
güçsüz.
ahiret:
öbür dünya, ikinci ha-
yat.
arz:
söyleme, ifade etme.
Asr-ı Saadet:
Peygamberimiz
Hz. Muhammed’in (
ASM
) pey-
gamber olarak dünyada bu-
lunduğu devir.
aziz:
değerli.
beşeriyet:
beşerîlik, insanlık.
ecza:
cüz’ler, parçalar, kısım-
lar.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
hakikaten:
hakikat olarak.
hatime:
son, nihayet.
helâk:
yıkılma, bitme, mah-
volma, harap olma.
ifade:
anlatma, anlatım, anla-
tış.
ihtisasat:
duymalar, hisset-
meler.
ikmal:
tamamlama, bitirme.
imkân:
mümkün olma, olabi-
lirlik.
inayet:
yardım, ihsan, lütuf.
intişar:
yayılma, dağılma, neş-
rolunma.
kıymet:
değer.
lisan:
dil.
mazhar:
nail olma, şereflen-
me.
medih:
övmeye ve methet-
meye sebep olan şey.
mevcudat:
mevcutlar, var
olan her şey, mahluklar.
mu’cizat:
mu’cizeler, Allah ta-
rafından verilip, yalnız pey-
gamberlerin gösterebilecekle-
ri büyük harika işler.
müşfik:
şefkatli, merhametli,
sevgi ve ilgi gösteren.
nihayet:
son.
nüfuz:
içe geçme, işleme.
Peygamber-i Zîşan:
şan ve