görmüş ki: Risale-i Nur naşirine bir talebe, Risale-i Nur
Şakirtlerine bir kardeş, Kur’ân hadimlerine bir arkadaş
etmiştir. Arabî ve Farisî bilmeyen, ilim ve medrese gör-
meyen bir asi abdine, hikmet-i Samedaniyesiyle böyle
bir ikramda bulunuşu, elbette bir hikmete müstenittir. O
da her hâlde Risale-i Nur’la alâkadar olanlar arasındaki
safvet ve ihlâs ile, Risale-i Nur’un ind-i İlâhîdeki derece-
sine ve hizmetin ulviyetine atf olunur.
İşte Risale-i Nur Şakirtlerinden en gayr-i nafi bir uzva,
misal olarak zikredilen bu kadar açık himaye ve siyanet-i
İlâhî vaki olursa diğer münevver unsurlara ne derece ik-
ram ve inayet olacağı kıyas olunabilir.
Allah’ın inayetine, Peygamberimiz Muhammed Mus-
tafa Sallâllâhü Teâlâ Aleyhi Vesellem Efendimiz Hazret-
lerinin imdat ve ruhaniyetlerine istinat ederek, Allah rı-
zası için hizmete koşan, yekdiğerini manevî ve uhrevî
kardeş tanıyan, başta müşfik Üstad, yani Risale-i Nur na-
şiri ile Onun şakirtlerini
(2)
n
Ú/
?s
à o
ªr
?p
d o
án
Ñp
bÉn
©r
dGn
h
(1)
@ n
¿ƒo
Ñp
dÉn
¨r
dG o
ºo
g$G n
Ür
õp
M s
¿p
Én
a
ayetlerinin sırlarının tezahürü inşaallah karşılayacaktır.
İktisat hakkındaki risale hem insanî, hem içtimaî, hem
dini, hem dünyevî çok güzel ahlâkî, çok hoş imanî, çok
değerli nuranî bir nasihatnamedir. Buradaki kardeşleri-
mizden bazılarının, âsâr-ı Nur hakkındaki ihtiyârsız şu
sözleri, ne kadar yerindedir. Diyorlar ki: Bu mübarek
eserlerden biri okununca içimizden (bundan daha yüksek
BARLA LÂHİKASI | 487 |
ind-i ilâhî:
Allah’ın katı, Allah’ın in-
di.
insanî:
insana ait, insanla alâkalı.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’ ma-
nasında kullanılan bir dua.
istinat:
dayanma, güvenme.
kıyas:
karşılaştırma, oranlama.
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
medrese:
eski dönemde ders
okutulan düzenli öğretim kurulu-
şu.
misal:
örnek, nümune.
mübarek:
feyizli, bereketli, kutlu.
münevver:
nurlu, ışıklı, parlak.
müstenit:
istinat eden, dayanan.
müşfik:
şefkatli, merhametli, sev-
gi ve ilgi gösteren.
nasihat:
akıl öğretme, yol göster-
me.
naşir:
eser, neşreden, yayınlayan,
dağıtan.
nuranî:
nurlu, ışıklı.
rıza:
razı olma, hoşnutluk.
risale:
konu, bölüm.
ruhaniyet:
ruhanî reislik sıfatı.
sır:
gizli hakikat.
safvet:
saflık, hâlislik, temizlik,
paklık.
şakirt:
talebe, öğrenci.
talebe:
öğrenci.
tezahür:
görünme, belirme, orta-
ya çıkma.
uhrevî:
ahirete dair, ahirete ait.
ulviyet:
ulvilik, yücelik, yükseklik.
unsur:
madde, esas, kök.
uzv:
bir canlıyı meydana getiren
parçacıklardan her biri, organ.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nursî
Hazretlerinin, özel isim yerine ge-
çen bir sıfatı; öğretici, öğretmen.
vaki:
gerekli.
yekdiğer:
birbirini, bir taraf, öbür
tarafı, birbirine.
zikr:
bildirme, bildirilme.
abd:
kul.
ahlakî:
ahlaka uygun.
alâkadar:
ilgili, ilişki.
Arabî:
arapça dil.
asar-ı Nur:
Nur eserleri.
âsi:
isyan eden, başkaldıran.
atıf:
bağlamak, yüklemek.
dünyevî:
dünyaya ait.
farisî:
İran dili ve halkı ile ilgili
olan.
gayr-i nafi:
faydasız, yararlı
olmayan.
hâdim:
hademe, hizmetçi.
hikmet:
gizli sebep, gaye.
hikmet-i Samedaniye:
Sa-
med olan Allah’ın hikmeti.
himaye:
koruma, muhafaza
etme.
içtimaî:
topluluğa ait, toplum-
la ilgili, toplumsal.
ihlâs:
riya karışmamış samimî
ibadet.
ihtiyârsız:
irade ve istem dışı.
ikram:
bağış, ihsan.
ikram:
iltifat için bir şeyler
verme.
İktisâd:
tutum, biriktirme, ar-
tırma, tasarruf.
imdat:
yardım.
inayet:
yardım, ihsan, lütuf.
1.
Şüphesiz Allah’a tâbi olan topluluk, gerçek galiplerin ta kendisidir. (Mâide Suresi: 56.)
2.
Akıbet ise, Allah’ın emir ve yasaklarına karşı gelmekten sakınanlarındır. (A’raf Suresi: 128;
Kassas Suresi: 83.)