gördüm ki, Sabri karşıma çıktı, arkasında Hafız Ali. Sab-
ri bana diyor: “Üstadım, inayat-ı seb’a namıyla beyan
edilen büyük inayetler varken Onuncu Sözdeki cüz’î ina-
yete bu kadar ehemmiyet vermenin sebep ve hikmeti
nedir?” dedi çekildi. Sonra kalktım, düşündüm; dedim
ki: “Isparta’ya yazdığım mektubu Sabri okumuş veya
okuyor, hararetle yazışımdan bana acıyarak benden su-
al etmek istemiş.” Her ne ise. Ben de Hulûsî’den sonra
birinci muhatabım olan Sabri’ye derim ki (Hafız Ali de
dinlesin):
Bu Onuncu Sözdeki cüz’î inayete ziyade ehemmiyet
verdiğimin üç hikmeti var:
B
İRİNCİSİ
:
Onuncu Sözün kıymeti tamamıyla takdir
edilmemiş. Ben kendi kendime hususî, belki elli defa mü-
talâa etmişim ve her defasında bir zevk almışım ve oku-
maya ihtiyaç hissetmişim. Böyle bir risaleyi bazıları bir
defa okuyup, sair ilmî risaleler gibi “Yeter” der, bırakır.
Hâlbuki bu risale ulûm-i imaniyedendir. Her gün ekme-
ğe muhtaç olduğumuz gibi, o nevi ilme her vakit ihtiyaç
var. Bu risaleye nazar-ı dikkati ehemmiyetle celb etmeyi
ruhum arzu ediyordu. Lâkin elimden bir şey gelmezdi.
Cenab-ı Hak merhametinden bir işaret verdi. O işaret ne
kadar gizli ise, benim o ciddî arzuma mutabık geldiğin-
den çok ehemmiyetli görünüyor.
İ
KİNCİSİ
:
Bilirsiniz uzak yerlerden, bazı beş günlük yol-
dan, bir zat bizi görmek ve uhrevî bir istifade etmek için
gelir. Hâlbuki vaziyetim birkaç saatten fazla onunla
BARLA LÂHİKASI | 495 |
beyan:
anlatma, açıklama.
celp:
çekme, çekiş, kendine
çekmek.
cüz’î:
küçük, az.
ehemmiyet:
pek önemli ol-
ma.
ehemmiyetli:
önemli.
hikmet:
İlahî gaye, yüksek bil-
gi, fayda.
hususî:
özel.
ilmî:
ilim ile ilgili, ilme dair.
inayat-ı seb’a:
yedi yardım.
inayet:
yardım, ihsan, lütuf.
istifade:
faydalanma, yarar-
lanma.
kıymet:
değer.
mutabık:
uygun.
mütalâa:
okuma, dikkatli
okuma.
nam:
ad, isim.
nazar-ı dikkat:
dikkatli bak-
ma, dikkatli bakış.
nevi:
çeşit.
risale:
konu, bölüm.
sâir:
diğer, başka, öteki.
sual:
soru.
takdir:
beğenme, beğendiğini
belirtme.
uhrevî:
ahirete dair, ahirete
ait.
ulûm-i imaniye:
iman ilimle-
ri, imanla ilgili ilimler.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nur-
sî Hazretlerinin, özel isim yeri-
ne geçen bir sıfatı; öğretici, öğ-
retmen.
vaziyet:
durum.
zat:
kişi, şahıs, fert.
ziyade:
gerekenden fazla.