Sözlerinizden gıyabî bir ders alıyorum tasavvuruyla
dinliyorum. Güya bizzat sizden ders alıyorum. Bütün gün
ehl-i İslâm’ın selâmetini ve şu hâlimin zulmetten nura
dönmesini, siz başta ve önde, biz arkada Cenab-ı Hakka
yalvaralım. Cenab-ı Mevlâm hayırlısıyla ihsan buyursun.
Fazla söylemeye lisanım, aczim, kusurum bırakmıyor. Ku-
surumuzu Üstadımıza itiraf ediyorum.
İnşaallah risalelerin tesiriyle bir gün olur da, müstakim
Lütfi Efendi gibi ehl-i takva kardeşlerimiz misillü biz dahi
gayr-i ihtiyârî ve istemeyerek işlediğimiz ahvalden Sözle-
rinizin irşadı ile kurtuluruz. Zekâi kardeşimizden On Ye-
dinci Söz, On Sekizinci Mektup, Yirminci Mektup ve
Otuz Üç Pencereli nurlarla parlayan kıymetli risaleleri al-
dık. Mütalâa ediyoruz. Hakikî üstadımız olan Hazret-i
Kur’ân elimizdedir.
Müzeyyene
ì®í
Œ
240
œ
[Müzeyyene’nin diğer bir fıkrası]
Üstadım!
Kıymettar risalelerinizi okuyan, elbette kilitli sandık
içinde münevver kalan sönük kalbleri, gümüşten yapıl-
mış altınla yaldızlanmış birer anahtar hükmündeki risale-
lerle açtığına ve kalbinin kurtulmasına ve parlamasına bi-
naen kemal-i memnuniyetle Cenab-ı Mevlâ’ya şükürler
ve risalelerin intişarına çalışanlara teşekkürler etmemek
BARLA LÂHİKASI | 493 |
minnet duyma.
tasavvur:
düşünce, tasarı.
tesir:
etki.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nursî
Hazretlerinin, özel isim yerine ge-
çen bir sıfatı; öğretici, öğretmen.
zulmet:
karanlık.
acz:
zayıflık, güçsüzlük.
ahval:
durum vaziyet.
binaen:
-den dolayı, bu se-
bepten.
bizzat:
kendisi, şahsen.
ehl-i İslâm:
İslâm topluluğu,
Müslümanlar.
ehl-i takva:
Allah’tan korkan
ve günahlardan çekinen in-
sanlar.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
gıyabî:
olmadığı hâlde, bulun-
madığı hâlde, uzaktan.
gayr-i ihtiyârî:
elinde olmaya-
rak, istemeksizin, düşünmek-
sizin yapılan.
gûya:
sanki, sözde.
hâl:
durum, vaziyet.
hükmünde:
değerinde, yerin-
de.
ihsan:
bağışlama, ikram etme,
lütuf.
İnşaallah:
‘Allah izin verirse’
manasında kullanılan bir dua.
intişar:
yayılma, dağılma, neş-
rolunma.
irşat:
doğru yolu gösterme,
gafletten uyandırma.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
kemal-i memnuniyet:
tam
bir memnuniyet, hoşnutluk.
lisan:
dil.
münevver:
nurlu, ışıklı, par-
lak.
müstakim:
temiz, namuslu,
doğru, ahlâklı, istikamet sahi-
bi.
mütalâa:
okuma, dikkatli
okuma.
nur:
ışık, aydınlık.
risale:
kitap, eser.
selâmet:
kurtulma, selâmete
çıkma.
şükür:
teşekkür, nimet ve iyi-
liğin sahibini tanıma ona karşı