Œ
232
œ
[Hüsrev’in fıkrasıdır.]
Sevgili Üstadım, Aziz Hocam, Efendim Haz-
retleri!
El ve ayaklarınızdan öperek sıhhat ve afiyetiniz için
duacıyım. Bu hafta zarfında yazıp ikmaline muvaffak ola-
bildiğim yirmi altıncı ve onuncu cüzleri ve Kur’ân-ı Ke-
rîm’in tamamen yazılmasından mütevellit sürurlarımı ifa-
de eden şu arîzamı takdim ediyorum.
Sevgili Üstadım!
Bu hususta maruz kaldığım, o Fur-
kan-ı Ezelî’nin bazı inayatından bahsetmekliğime müsa-
ade edilmesini rica ederim. Şöyle ki:
Lâfza-i Celâl ve lâfz-ı Rab tevafukatıya, kelime tevafu-
katını muhafaza etmek suretiyle, bir Kur’ân-ı Kerîm ya-
zılmasını emir buyurduğunuz vakit pek büyük bir sevinç-
le kaleme sarılmıştım. İlk yazdığım üç cüz’ün başlangıcın-
da o kadar müşkülâtla yazı yazıyordum ki, sevincimi ye-
is, şevkimi fütur doldurmuştu. Esasen Arabî hattımın hiç
olmaması, ye’simi teşdit, füturumu tezyit ediyordu.
Sevgili Üstadım!
Bu hâl çok devam etmedi. İlk gün-
lerde sabahtan akşama kadar çalıştığım hâlde beş veya al-
tı sahife yazı yazabilmek, benim için büyük bir muvaffaki-
yet iken, Kur’ân-ı Azîmülbürhan’ın yardımı imdadıma
yetişti. Müşkülâtın yerini sürur, teessürün yerini sevinç
kapladı. Bazı günler kalemi elimden bırakmamak için na-
maz vaktinin uzamasını veyahut gurubun olmamasını
BARLA LÂHİKASI | 467 |
takdim:
arz etme, sunma.
teessür:
kederlenme, üzülme, acı
duyma.
teşdit:
şiddetlendirme.
tevafukat:
uygunluk.
tezyit:
arttırma, çoğaltma.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nursî
Hazretlerinin, özel isim yerine ge-
çen bir sıfatı; öğretici, öğretmen.
yeis:
ümitsizlik.
zarfında:
içerisinde.
Arabî:
arapça dil.
arîza:
isteklerini arz etme, di-
le getirme, alttan üste takdim
edilen yazı veya mektup.
aziz:
değerli.
bahis:
bahs, konu yapma, an-
latım.
cüz:
Kur’ân’ın bölündüğü otuz
kısımdan her biri.
esasen:
aslında, temelinde,
doğrusu.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
fütur:
zayıflık, gevşeklik,
usanç.
gurup:
güneşin batması.
hâl:
durum, vaziyet.
hat:
yazı, el yazısı.
husus:
mevzu, konu.
ifade:
anlatma, anlatım, anla-
tış.
ikmal:
tamamlama, bitirme.
imdat:
yardım.
inayat:
lütuflar, ihsanlar, iyilik-
ler, yardımlar.
Kur’ân-ı Azîmülbürhan:
açık-
lamalarıyla doğruyu yanlıştan,
hakkı batıldan ayıran büyük
delil, Kur’ân.
lâfz-ı Rab:
Rab kelimesi.
Lâfza-i Celâl:
Allah lâfzı, keli-
mesi.
maruz:
tesir altında.
muhafaza:
koruma.
muvaffak:
başarmış, başarılı.
muvaffakiyet:
başarma, ba-
şarılı olma.
müsaade:
izin.
müşkülât:
müşkiller, güçlük-
ler, zorluklar.
mütevellit:
doğan, doğmuş.
sıhhat:
sağlık, esenlik.
sahife:
sayfa.
suret:
biçim, şekil, tarz.
sürur:
sevinç, mutluluk.
şevk:
keyif, neşe, sevinç.