İsm-i Celâl’in tevafukat-ı adediyesi hem muntazamdır.
hem manidardır, fakat bir parça dikkat ister. Çünkü, ri-
salelerde görünen tevafuk gibi, daima sahife sahifeye
bakmıyor. Bazen sahife mukabiline değil, belki bir arka-
sına veya arkasının mukabiline bakar. Bazen bir yaprak
atlar, bazen bir sahife iki sahifenin mecmuuna bakar.
Meselâ: Otuz beşinci sahifede on üç (13) adet Lâfza-i
Celâl gelir. Arkasına sekiz (8), sonra beş (5) geliyor. De-
mek o on üç adet, bu iki rakama birden bakar ki, o da
on üç ediyor ve hakeza…
Hem bazen bir sahife, iki sahifenin mecmuuna bak-
makla beraber aynı suretinde iki adet gelir, her biri onun
bir cüz’ünü gösterir. Meselâ: Sure-i Tevbe’de,188. sahi-
fede on altı Lâfza-i Celâl geliyor, arkasında altı geliyor,
altının arkasında on geliyor. Beraber yukarıdan okunsa,
on altı olur, tevafuk eder. Sure-i Ahzab’ın yine sahife
dört yüz yirmi ikide (422) on altı ism-i Celâl geliyor. Za-
hirî tevafuku yok. Hâlbuki bir sahife daha evvel on gelir
ve mukabilinde altı var; terkip edilse, on altı olur, teva-
fuk eder.
Hem bazen ism-i Rab ile beraber tevafuk eder. Bazen
sahife sahifeye değil, yaprak yaprağa bakar. Hem bazen
sahife rakamına bakar. Dokuz rakamı çok defa sahife ra-
kamına baktığı için tevafuktan çıktığını hissettim.
(HAŞİYE)
HAŞİYE:
Elhâsıl:
Bazı esrar-ı gaybiye için tevafukat şeklini değiştiriyor.
Lâfza-i Celâlin diğer lâtif ve cazibedar ve manidar bir tevafuku şudur ki:
Başta Fatiha sahifesiyle beraber yüz elli bir sahifede elli bir defa yedi ile
sekiz geliyor.
cüz:
kısım, parça.
daima:
her vakit, sürekli, her
zaman.
evvel:
önce.
hâkezâ:
böyle, böylece, bu-
nun gibi, yine öyle.
ism-i Celâl:
sonsuz büyüklük,
haşmet, ululuk ve yücelik an-
lamında Cenab-ı Hakk’ın bir is-
mi.
ism-i Rab:
Rab ismi.
Lâfza-i Celâl:
Allah lâfzı, keli-
mesi.
manidar:
nükteli, ince mana-
lı.
mecmu:
bütün hepsi.
meselâ:
örneğin.
meşveret:
fikir alışverişi.
mukabil:
karşı.
risale:
konu, bölüm.
sahife:
sayfa.
suret:
tarz, yol, gidiş; usul, me-
tot, uslûp.
terkip:
birleştirme.
tetkik:
dikkatle araştırma, in-
celeme.
tevafuk:
uyma, uygunluk, bir-
birine denk gelme.
tevafukat:
uygunluk.
tevafukat-ı adediye:
sayılar-
la ilgili uygunluk, raslantı, sa-
yıların denkliği, sayıca müna-
isebet.
Zahirî:
görünürde.
| 460 | BARLA LÂHİKASI