sahifelerde ekseriya ya muvafakat-ı adediye veya müna-
sebet-i adediye bulunması, bir emare-i i’cazdır. Ve bu-
nun sırrı şudur ki: Âyâtın en büyüğü olan
Müdayene
Ayeti
, sahifeleri için ve Sure-i İhlâs ve Kevser satırları
için, bir vahid-i kıyasî ittihaz edildiğinden, Kur’ân-ı Ha-
kîm’in bu güzel meziyeti ve i’caz alâmeti görülmektedir.
Demek bu hüner Kur’ân’ındır. Yoksa Hafız Osman gibi
zatların değil. Çünkü bu vaziyet, ayetinden ve suresinden
neş’et etmiştir.
Salisen:
Mektubunuzdan anladım ki, sana gönderilen
risaleleri kendin için istinsah ediyorsun, aslını Abdülme-
cid’e veriyorsun.
Aziz kardeşim, çendan Abdülmecid benim nesebî kar-
deşim ve yirmi sene talebemdir. Fakat ne o ve ne hiç bi-
risi benim Hulûsî’me yetişmiyor. O mektuplar (ekseri-
yet-i mutlaka) senin namınla yazılmış ve sana gönderili-
yor. Abdülmecid ikinci derecede, kendine istinsah etmek
veya mütalâa etmek için onu da teşrik et, diye bir mek-
tupta demiştim. Fakat eğer sen, o kardeşini kendi nefsi-
ne tercih edersen ve ona zahmet vermemek için zahmet
çeksen ona karışmam. Senin peder ve validene ve Fethi
gibi arkadaşlarına ve senin eski hocalarına selâm ve dua
ederim, dualarını isterim.
(1)
»/
bÉn
Ñr
dGn
ƒo
g»/
bÉn
Ñr
dn
G
Kardeşiniz
Said Nursî
ì®í
alâmet:
belirti, işaret, iz.
aziz:
sevgili.
çendan:
gerçi, her ne kadar.
ekseriya:
pek çok zaman, sık sık,
çok defa olarak.
ekseriyet-i mutlaka:
mutlak ço-
ğunluk.
hüner:
bilgi, marifet.
hüner:
marifet, bilgililik, ustalık.
İ’caz:
mucizelik, insanların benze-
rini yapmaktan âciz kaldıkları şe-
yi yapmak.
istinsah:
nüshasını yazma, örne-
ğini çıkarma, kopya etme.
ittihaz:
edinme, kabul etme.
Kur’ân-ı Hakîm:
her ayet ve
suresinde sayısız hikmet ve
faydalar bulunan Kur’ân.
meziyet:
kıymetli özellik.
muvafakat-ı adediye:
sayıla-
rın, harflerin birbirine denk
gelmesi, aralarındaki ilgi.
müdayene:
borç alıp verme,
ödünç alıp verme.
münasebet-i adediye:
sayı
bakımından ilgi ve uygunluk.
mütalâa:
okuma, dikkatli
okuma.
nam:
ad, isim.
nefs:
kişinin kendisi, iyiliğe de
kötülüğe de meyli olan duy-
gu.
nesebî:
soy ile ilgili, soyu ile
alâkalı, soy sopa ait.
neşet:
meydana gelme, oluş-
ma, çıkma.
peder:
baba.
risale:
konu, bölüm.
sır:
gizli hakikat.
salisen:
üçüncü olarak.
talebe:
öğrenci.
teşrik:
ortak etme.
vahid-i kıyasî:
ölçmeye esas
olan şey, birim, ölçü birimi.
valide:
ana, anne.
vaziyet:
durum.
zahmet:
sıkıntı, eziyet, me-
şakkat.
zat:
kişi, şahıs, fert.
1.
Bâkî olan ancak Allah’tır.
| 506 | BARLA LÂHİKASI