Abdülmecid’in ikinci nakıs cevabı şudur ki:
O zatın yanlış sualine mümaşat edip, yanlışını kabul
ettiği için yanlış etmiş. Çünkü Onuncu Sözün "Haşi-
ye"sinde, İsm-i Azam, yalnız her ismin bir mertebesin-
den ibaret olduğu zikredilmemiş. Belki çok yerlerde de-
mişiz: İsm-i Azamdan ve her ismin azamî mertebesinden
tezahür eder. İsm-i azamı ispat etmekle beraber, her is-
min bir mertebe-i azamı var ki; Resul-i Ekrem (
ASM
) bun-
lara mazhar olduğu gibi, haşr-i azam da onlara bakıyor.
Meselâ ism-i Hâlık meratibi, benim Hâlık’ımdan tut, tâ
Hâlîk-ı Küll-i Şey’e kadar olan mertebe-i azama kadar
meratibi var.
O şüpheli zatın, her ismin bir mertebe-i azamı olduğu-
nu tezyif etmek niyetiyle, mutasavvıfa-i mütefelsife fikri-
dir demiş. Hâlbuki başta İmam-ı Azam, İmam-ı Gazalî,
Celâleddin-i Suyuti, İmam-ı Rabbanî, Şah-ı Geylânî gibi
sıddıkîn-i muhakkikîn, İsm-i Azamı ayrı ayrı görmüşler.
İmam-ı Azam demiş:
El-Adl, El-Hakem
İsm-i Azamdır ve
hakeza… Her ne ise, bu mesele bu kadar yeter.
O zatın sathî ilişmesinden üç cihetle memnun oldum:
Birincisi:
Tenkit etmek istediği hâlde edemediği için
gösteriyor ki, Onuncu Sözün hakaikı, kabil-i tenkit değil-
dir. Olsa olsa teferruat kabîlinden bazı ibarelerine ilişebi-
lir.
İkincisi:
İnşaallah âlî bir zekâ ve gayreti bulunan Ab-
dülmecid’i gayrete getirdi. Hulûsî’ye yakışacak çalışkan,
müteyakkız bir arkadaş oldu.
BARLA LÂHİKASI | 513 |
mümaşat:
beraber hareket etme,
yoldaşlık.
müteyakkız:
uyanık bulunan, ba-
siretli.
nakıs:
noksan, eksik.
Resul-i Ekrem:
çok cömert, kerîm
olan peygamber, Hz. Muhammed
(
ASM
).
sıddıkîn-i muhakkikîn:
muhak-
kiklerin, hakikati araştıranların sıd-
dık olanları; Allah’a sadakatte en
ileri olan muhakkikler.
sathî:
yüzeysel, derine inmeyen,
üstün körü.
sual:
soru.
teferruat:
ayrıntılar, dallar, bö-
lümler.
tezahür:
görünme, belirme, orta-
ya çıkma.
tezyif:
zayıfa çıkarma, çürütme.
zat:
kişi, şahıs, fert.
zikir:
bildirme, bildirilme.
Adl:
her şeyi adaletli bir şekil-
de idare eden Allah.
azamî:
en büyük.
cihet:
yön, görüş açısı.
gayret:
çalışma isteği, çabala-
ma.
hakaik:
hakikatler, doğrular,
gerçekler.
Hakem:
haklı ile haksızı ayı-
ran ve her işi hikmete göre
olan Cenab-ı Hak.
hâkezâ:
böylece, bunun gibi.
Hâlık-ı Külli şey:
kâinatta
mevcut olan her şeyin yaratı-
cısı, Allah.
Hâlik:
yaratıcı, Allah (cc).
haşiye:
dipnot.
haşr-ı azam:
kıyamet koptuk-
tan sonraki en büyük haşir,
toplanma.
ibare:
cümle.
ibaret:
meydana gelen, olu-
şan.
İnşaallah:
‘Allah izin verirse’
manasında kullanılan bir dua.
İsm-i âzam:
en büyük isim.
kabil-i tenkit:
tenkidi müm-
kün olmayan, eleştirilmesi im-
kansız olan.
kabilinden:
bu tür bu çeşit gi-
bisinden.
mazhar:
nail olma, şereflen-
me.
meratip:
mertebeler, basa-
maklar.
mertebe:
derece.
mertebe-i azam:
büyük mer-
tebe, aşama.
meselâ:
misal olarak, şunun
gibi, söz gelişi, faraza.
mesele:
halledilmesi güç,
önemli konu.
mutasavvıfa-i mütefelsife:
felsefeye bulaşmış tasavvufî
fikir sahipleri.