olan Şemsin hareket-i mihveriyesi ile hâsıl olan eyyam
ile olması hikmet-i Rabbaniyeden uzak değildir. Ve dün-
yanın ömrü ise Şemsü’ş-Şümus’un hareket-i mihveriyesi
ile hâsıl olan eyyam iledir.
Şu hâlde nev-i insanın ömrü yedi bin sene eyyam-ı
malûme-i arziye ile olsa, küre-i arzın hayata menşe ol-
duğu zamandan harabiyetine kadar eyyam-ı şemsiye ile
iki yüz bin seneden geçer. Ve Şemsü’ş-Şümus’a tâbi ve
âlem-i bekadan ayrılıp küremize bakan dünyaların ömrü
–Şemsü’ş-Şümus’un işarat-ı Kur’âniye ile her bir günü
50.000 (elli bin) sene olmasıyla– yedi bin sene o eyyam
ile yüz yirmi altı milyar (126.000.000.000) sene yaşar-
lar. Demek eyyam-ı şer’iye tabir ettiğimiz eyyam-ı Kur’â-
niyede bunlar dâhil olabilirler.
Evet, semavat ve arzın Hâlıkı, semavat ve arza bakan
bir kelâmıyla, semavat ve arzın sebeb-i hilkati ve çekir-
dek-i aslîsi ve en mükemmel ahir meyvesi olan bir zata
hitabında o eyyamları istimal etmek, Kur’ân’ın ulviyetine
ve muhatabın kemaline yakışır ve aynı belâgattir.
(HAŞİYE)
(1)
/
¬p
HÉn
à`p
c p
QGn
ô°r
Sn
Ép
H o
ºn
?r
Yn
G *Gn
h@$G n
ór
æp
Y o
ºr
?p
©r
dGn
h
(2)
Én
`fr
Én
£r
Nn
G r
hn
G BÉn
æ«°/
ùn
f r
¿p
G B Én
`fr
òp
NGn
D
ƒo
J n
’ Én
æs
`Hn
Q
Said Nursî
ì®í
BARLA LÂHİKASI | 521 |
işaretleri.
kelâm:
söz, ibare, fıkra.
kemal:
olgunluk, fazilet.
kusur:
eksiklik, noksan.
küre-i arz:
yer küre, dünya.
menşe:
esas, kaynak.
muhatabîn:
muhataplar, hitap
olunanlar, kendilerine söz söyle-
nenler.
nev’i insan:
insan türü, insanoğlu.
sebeb-i hilkat:
yaratılış sebebi,
yaratılış nedeni.
semavat:
semalar, gökler.
şahadet:
şahit olma, şahitlik, ta-
nıklık.
şems:
güneş.
Şemsü’ş-Şümus:
güneşlerin güne-
şi, en büyük güneş, bizim güneşi-
miz saniyede beş saatlik bir me-
safeyi kestirecek bir hızla bu bü-
yük güneşe doğru hareket eder.
tâbi:
boyun eğen, uyan, itaat
eden, itaatte bulunan, bağlanan.
tabir:
ifade; deyim.
ulviyet:
ulvilik, yücelik, yükseklik.
zarfında:
içerisinde.
zat:
kişi, şahıs, fert.
ahir:
en son, en sondaki.
âlem-i beka:
sonsuzluk âlemi,
ahiret.
arz:
yer, dünya.
belâgat:
söz ve yazıda sanatlı
ve tesirli ifade; bir şeyde saklı
bulunan derin anlam.
çekirdek-i aslî:
asıl çekirdek,
öz; kâinatın özü, aslî çekirde-
ği.
dahil:
girme, içinde olma.
eyyam:
günler, gündüzler.
eyyam-ı Kur’âniye:
Kur’an’ın
tarif ettiği gün ölçüsü.
Hâlık:
yoktan yaratan, her şe-
yi yoktan var eden.
harabiyet:
haraplık, yıkılma,
yıkılış; parçalanış, dağılış.
hareket-i mihveriye:
belli bir
eksen etrafındaki düzenli ha-
reket, mihver.
hâsıl:
meydana gelme, ortaya
çıkma.
hikmet-i Rabbâniye:
Cenab-ı
Hakk’ın terbiye ve idaresinin
gayeli ve maksatlı olması.
hitap:
söz söyleme, topluluğa
veya birisine karşı konuşma.
istimâl:
kullanma.
işarat-ı Kur’âniye:
Kur’ân’ın
1.
Gerçek ilim Allah katındadır. Yazdıklarının sırlarını en iyi bilen Allah’tır.
2.
Ey Rabbimiz! Unutur veya hataya düşer de bir kusur işlersek, bizi onunla hesaba çekme.
(Bakara Suresi: 286.)
HAŞİYE:
Bu hesap, Şamlı Hafız, Kuleönü'nden Mustafa ve arkadaşı Ha-
fız Mustafa’nın şahadetiyle, bir dakika zarfında ezber yapılmıştır. (Sene
üç yüz altmış gün hesabına göredir. Kusur varsa bakılmamak gerektir.)