Barla Lâhikası - page 518

envar-ı Kur’âniye ve hakikat-i Furkaniye eyyam-ı şer’iye
ile altı bin altı yüz altmış altı sene kadar, küre-i arzda
hükmü cereyan edeceğine işaret ettiğine dair sualinize,
o vakit zihnim başka yere müteveccih olduğu için, izahlı
bir cevap veremedim. Sonra bana ihtar edildi ki:
“Asım’ın suali ehemmiyetlidir, cevap ver!” Ben de o ih-
tara binaen üç esasla bir parça izah edeceğim:
B
İRİNCİ
E
SAS
:
Nasıl ki nur-i Muhammedî ve hakikat-i
Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm divan-ı nübüvvetin
hem fatihası, hem hatimesidir. Bütün enbiya onun asl-ı
nurundan istifaza ve hakikat-i dininin neşrinde onun mu-
inleri ve vekilleri hükmünde oldukları ve nur-i Ahmedî
(
ASM
) cephe-i Âdem’den tâ zat-ı mübarekine müteselsi-
len tezahür edip neşr-i nur ederek intikal ede ede tâ zu-
hur-i etemle kendinde cilveger olmuştur.
Hem mahiyet-i kudsiye-i Ahmediye,
Risale-i Miraç’
ta
kat’î bir surette ispat edildiği gibi, şu şecere-i kâinatın
hem çekirdek-i aslîsi, hem en ahir ve en mükemmel
meyvesi olmuş. Öyle de hakikat-i Kur’âniye, zaman-ı
Âdem’den şimdiye kadar, hakikat-i Muhammediye
(
ASM
)
ile beraber müteselsilen enbiyaların suhuf ve kütüblerin-
de nurlarını neşrederek gele gele tâ nüsha-i kübrası ve
mazhar-ı etemmi olan Kur’ân-ı Azîmüşşan suretinde cil-
veger olmuştur.
Bütün enbiyanın usul-i dinleri ve esas-ı şeriatları, hü-
lâsa-i kitapları Kur’ân’da bulunduğuna ehl-i tahkik ve ehl-i
hakikat ittifak etmişler. Bu sırra binaen, fetret-i mutlaka-
nın zamanı ihraç edildikten sonra, rivayet-i meşhure
ahir:
son.
binaen:
-den dolayı, bu sebepten.
cilveger:
tecelli eden.
çekirdek-i aslî:
asıl çekirdek, öz;
kâinatın özü, aslî çekirdeği.
dair:
ait, alakalı, ilgili.
divan-ı nübüvvet:
peygamber
meclisi.
ehemmiyetli:
önemli.
ehl-i hakikat:
hakikati arzulayan-
lar, gerçeği bulup onun peşinden
gidenler; Allah adamı.
ehl-i tahkik:
gerçeği araştıranlar,
gerçeğin peşinden gidenler.
enbiya:
nebiler, peygamberler.
esas-ı şeriat:
şeriat esasları, te-
melleri.
fatiha:
başlama, giriş.
fetret-i mutlaka:
henüz yeni bir
peygamber gelmemesi ve daha
önceki peygamberlerden kalanla-
rın da bir sis perdesi arkasında
kalması sebebiyle ortaya çıkan
karanlık zaman.
hakikat-ı Ahmediye:
Hz. Muham-
med’in (a.s.m) manevî kişiliği.
hakikat-ı din:
dinin esası ve aslı.
hakikat-ı Furkâniye:
hak ile batı-
lı, iyi ve kötüyü, hayır ve şerri bir-
birinden ayıran Kur’an’ın hakikatı,
gerçeği.
hakikat-ı Kur’âniye:
Kur’ân’ın ha-
kikatı, Kur’ân’ın ifade ettiği gerçek.
hakikat-ı Muhammediye:
Hz
Peygamberin manevî şahsiyeti, İs-
lâmiyetin aslı ve esası.
hatime:
son, nihayet.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
hülâsa:
kısaca, özet.
ihrâc:
dışarı çıkarma, atma.
ihtar:
dikkat çekme, hatırlat-
ma, uyarı.
intikal:
bir yerden başka bir
yere geçme, yer değiştirme.
istifaza:
feyz alma, feyz bul-
ma, feyizlenme.
ittifak:
birleşme, fikir birliği et-
me.
izah:
açıklama, ayrıntıları ile
anlatma.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tered-
düde mahal bırakmayan.
Kur’ân-ı Azîmüşşan:
şan ve
şerefi yüce olan Kur’ân.
küre-i arz:
yer küre, dünya.
kütüp:
kitaplar.
mahiyet-i kudsiye:
kudsî ma-
hiyet, mukaddes mahiyet.
mazhar-ı etem:
tam ve eksik-
siz bir mazhariyet.
muîn:
yardımcı, muavin.
müteselsilen:
birbirinin peşi
sıra, zincirleme olarak.
müteveccih:
bir cihete dönen,
yönelen.
neşr:
herkese duyurma, yay-
ma, tamim.
nur-i Ahmedî:
Hz. Muham-
med’in (
ASM
) nuru, ışığı.
nur-i Muhammedî:
Hz. Mu-
hammed’in nuru, ışığı.
nüsha-i kübra:
en büyük nüs-
ha; kinat, âlem, dünya.
sır:
gizli hakikat.
sual:
soru.
suhuf:
sahifeler, yapraklar.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şecere-i kâinat:
kâinat ağacı.
tezahür:
görünme, belirme,
ortaya çıkma.
usulü’d-din:
kelâm ilminin di-
ğer bir adı.
zaman-ı Âdem:
ilk insan hz.
Adem (a.s) zamanı.
zat-ı mübarek:
mübarek kişi.
| 518 | BARLA LÂHİKASI
1...,508,509,510,511,512,513,514,515,516,517 519,520,521,522,523,524,525,526,527,528,...720
Powered by FlippingBook