edip, mesail ruhta kararlayarak, nakşedilmeyecekti. Es-
kiden hangi ilme başladım, hattım olmadığı için ruhuma
yazardım. Fevkalâde bir meleke ihsan edildi.
Şiir ise, çendan kıymettar, şirin bir vasıta-i ifadedir.
Fakat şiirde hayal hükmettiği için hakikate karışır, haki-
katlerin suretini değiştirir. Bazen hakikat birbirine geçer.
Halis, hak ve mahz-ı hakikat olan Kur’ân-ı Hakîm’in hiz-
metinde istikbalde bulunacağımız mukadder olduğun-
dan, kader-i İlâhî bir inayet olarak bize şiir kapısını aç-
madı.
(1)
n
ôr
©°u
ûdG o
?Én
æ`r
ªs
?n
Y Én
en
h
sırrı buna bakar.
İşte kendi hattıma mukabil, sana iki nükte söyledim.
İnşaallah başka bir vakit senin hatırın için büyük zahmet
çekip birkaç satır yazacağım. Galib Bey’in iki eli var; sağ
elini bana vermiş, benim hesabıma yazıyor, sol eli de
kendine kalmış. Bu mektup o iki el ile yazılmıştır. Hazır
Mes’ut, Galib ve Süleyman Efendiler, Mustafa Çavuş,
Abdullah Çavuş selâm ediyorlar. Ben de başta Hüsrev,
Bekir Bey umum kardeşlerimize selâm ediyorum. Bil-
hassa kayınpederiniz Hacı İbrahim Bey’e ve muhtereme
hemşireme ve mübarek Bedreddin’e çok dua ediyorum.
(2)
»/
bÉ n
Ñr
dGn
ƒo
g »/
bÉ n
Ñr
dn
G
Kardeşiniz
Said Nursî
ì®í
BARLA LÂHİKASI | 533 |
mukadder:
takdir edilmiş.
mübarek:
hayırlı, mutlu, kutlu,
uğurlu.
nakşetmek:
kalıcı ve etkili olma-
sını sağlamak.
nükte:
ince manalı, düşündürücü
söz.
selâm:
selâm, esenleme; Allah’ın
rızasını kazanmak için mü’minle-
rin birbirine ettiği selâmün aley-
küm şeklindeki dua.
sır:
gizli hakikat.
suret:
biçim, şekil, tarz.
umum:
bütün.
vasıta-i ifade:
anlatma aracı.
zahmet:
sıkıntı, eziyet, meşakkat.
bilhassa:
özellikle.
çendan:
gerçi, her ne kadar.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
fevkalâde:
olağanüstü.
hâk:
doğru, gerçek, hakikat.
hakikat:
gerçek.
halis:
katışıksız, saf, duru.
hatt:
güzel yazı, hüsn-i hat,
kaligrafi.
hemşire:
kız kardeş, bacı.
hükmetmek:
egemenliği al-
tında bulundurmak.
ihsan:
bağışlama, ikram etme,
lütuf.
inayet:
yardım, ihsan, lütuf.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’
manasında kullanılan bir dua.
istikbal:
gelecek.
kader-i İlâhî:
İlâhî kader, Al-
lah’ın kader kanunu.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
Kur’ân-ı Hakîm:
her ayet ve
suresinde sayısız hikmet ve
faydalar bulunan Kur’ân.
mahz-ı hakikat:
hakikatin ta
kendisi.
meleke:
iktidar, maharet, be-
ceri, mizac, huy.
mesail:
meseleler.
muhtereme:
saygı değer, hür-
mete lâyık, aziz, saygın kadın.
mukabil:
karşılık olarak, kar-
şılığında.
1.
Biz Peygambere şiir öğretmedik. (Yâsin Suresi: 69.)
2.
Bâkî olan ancak Allah’tır.