İşte bu vesiledir ki, beni Kur’ân dellâlına, Risale-i Nur
müellifinin şakirtliğine tahsis ve kabul ettirmek gibi, âzim
lütuflarına mazhar kılan Rabb-ı Rahîm’ime karşı, dünya-
da kaldığım ve imkân bulduğum müddetçe kalemimi, ha-
yatımı bu uğurda istimal etmeye söz ve karar verdirdi.
Fazlaca söz söylemeye salâhiyetim ve o mertebeye istih-
kakım olmadığından, şimdilik kısa kesiyorum. Hizmeti-
niz umumî ve müessir, amaliniz muvaffak, himmetiniz âlî
ve daim, emeğiniz makbul, sa’yiniz meşkûr, hayatınız
mes’ut, ömrünüz efzun, sıhhatiniz mahfuz olsun. Sonsuz
minnettarlığımın kabulünü, manevî himmet ve teveccü-
hünüzün devamını rica eder, nur ile meşgul, nurlu elleri-
nizi öperim, Efendimiz, Büyüğümüz. 15 Şubat 1359.
Talebe Namzedi Sefil
Yusuf Toprak
ì®í
Œ
286
œ
[Risale-i Nur’un istikbalde ehemmiyetli bir
talebesi olan İhsan Sırrı’nın bir fıkrasıdır.]
(1)
W
Vâkıf-ı Esrar-ı Sübhan, Ferîd-i Bediüzzaman,
Esseyyid Saidi’l-Kürdî Hazretleri!
Huzur-i samîine, esselâmü aleyküm ey mürflid-i kâmil!
Kemal-i tazimle hâk-i payinize yüzlerimi sürmeme ve mü-
barek ellerinizi takbil etmeme müsaadenizi yalvarırım.
âlî:
yüce, yüksek, ulu.
âmâl:
emeller, arzular, istekler.
azim:
büyük, yüce.
daim:
devam eden, devamlı, sü-
rekli.
dellâl:
ilân edici; hakka davet
eden.
efzun:
fazla, çok, aşkın, ziyade.
ehemmiyetli:
önemli.
ferid-i Bediüzzaman:
benzersiz
olan, zamanın güzeli.
fıkra:
parça, mektup, bölüm.
himmet:
manevî yardım, ihsan,
lütuf.
hizmet:
görev, vazife.
huzur-i sâmî:
yüksek huzur, say-
gıdeğer kimsenin yanı, katı.
imkân:
olabilirlik, olanak.
istihkak:
hak etme, hak kazanma,
hakkı olma.
istikbal:
gelecek.
istimâl:
kullanma.
lütuf:
güzellik, hoşluk, iyilik, ihsan.
mahfuz:
korunmuş, gözetilmiş.
makbul:
kabul edilmiş, geçerli.
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
mazhar:
nail olma, şereflenme.
mertebe:
rütbe, paye.
mesut:
saadetli, bahtlı, mutlu.
meşgul:
bir işle uğraşan, ilgilenen.
meşkûr:
teşekküre lâyık, teşek-
kür edilecek.
minnettar:
bir iyiliğe karşı
minnet duyan.
muvaffak:
başarmış, başarılı.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
müddet:
süre, zaman.
müellif:
eser telif eden, yazan.
müessir:
tesirli.
mürşid-i kâmil:
en kâmil, en
olgun irşat edici.
müsaade:
izin.
namzet:
aday.
nur:
Risale-i Nur eserleri.
Rabb-i Rahîm:
şefkat ve mer-
hamet sahibi olan Cenab-ı
Hak.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin adı.
sa’y:
iş, çalışma, çabalama.
salâhiyet:
yetki, bir işi yapma-
ya veya işe karışmaya hakkı
bulunma.
sefil:
alçak, aşağılık.
sıhhat:
sağlık, esenlik.
şakirt:
talebe, öğrenci.
tahsis:
has kılma, ayırma.
takbil:
öpme.
talebe:
öğrenci.
teveccüh:
yönelme, sevgi, il-
gi.
umumî:
genel.
vâkıf-ı esrar-ı Sübhan:
İlâhî
sırları elde eden, haberdar
olan.
vesile:
bahane, sebep.
1.
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.
| 596 | BARLA LÂHİKASI