Barla Lâhikası - page 599

İlâhî bihakkı Esmaikel-Hüsna,
Tâ kıyamet münteşir olsun, uyûn-i ehl-i Hak bulsun cilâ.
Ey müellif-i Risale-i Nur, ger edersin iftihar
becadır,
Gıpta ederse cümle ihvanın sana, çok sezadır.
Çünkü eyledin iman-ı tahkike bir memer,
Elde ettin şah-ı eserle zuhr-i yevmi’l-mefer.
Bilirim değilsin enbiyadan bir nebi,
(HAŞİYE)
Lâkin elinde nedir bu nur-i muteber?
Feyzi yâ sen etme tatvil-i kelâm,
Eyler elbet ehl-i irfan, arz-ı tahsin-i eser.
Fakir talebeniz
Küçük Hüsrev Mehmed Feyzi
ì@í
Œ
288
œ
o
?n
Ós
°ùdn
G
(3)
@ /
?p
ór
ªn
ëp
H o
í`u
Ñ°n
ùo
j s
’p
G m
Ar
Àn
T r
øp
e r
¿p
Gn
h
(2)
@ o
¬n
fÉn
ër
Ñ°o
S /
¬p
ª°r
SÉp
H
(4)
p
¥Gn
ôp
Ør
dG p
?És
`jn
G p
?p
FÉn
bn
O p
äGn
ôp
°TÉn
Y p
On
ón
©p
H o
¬o
JÉn
cn
ôn
Hn
h$G o
án
ªr
Mn
Qn
h r
ºo
µ`r
«n
?n
Y
Aziz, Sıddık, Muhlis, Halis Kardeşim!
Evve l â :
Sizin bayramınızı ve nurlarla ciddî iştigalinizi
ve daima birinciliği Nur dersinde ve sadâkatinde muha-
faza etmenizi, bütün ruhucanımla tebrik ederim.
BARLA LÂHİKASI | 599 |
iman-ı tahkikî:
tahkikî iman, ima-
na dair bütün meseleleri inceleyip
delil ve bürhan ile inanma.
iştigal:
bir işle uğraşma, meşgul
olma.
kıyamet:
bütün kâinatın Allah ta-
rafından tayin edilen bir vakitte
yıkılıp mahvolması.
meal:
mana, anlam, mefhum.
memer:
geçilecek yer, cadde, so-
kak, geçit yeri, yol, geçit.
muhafaza:
koruma.
muhlis:
ihlaslı, samimî; bir işi hiç
bir karşılık beklemeden sırf Allah
rızası için yapan.
münteşir:
neşredilmiş, basılmış ve
yayılmış.
nebi:
Allah’ın elçisi, habercisi; pey-
gamber, resul.
Nur:
Risale-i Nur eserleri.
nur-i muteber:
geçerli ilim, nur.
sadâkat:
bağlılık, doğruluk.
seza:
münasip, uygun, yaraşır, şa-
yan, şayeste.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz kabulle-
nen.
şaheser:
üstün eser, çok üstün
değerde ve güzellikteki eser.
talebe:
öğrenci.
tatvil-i kelâm:
sözü uzatma.
uyun-i ehl-i Hak:
iman edenlerin
gözleri.
zuhr-i yevmi’l-mefer:
hergün sı-
ğınılacak yer.
aziz:
izzetli, muhterem, say-
gın.
beca:
yerinde, yerine, uygun,
münasip.
ciddî:
gerçek olarak, hakika-
ten.
cilâ:
parlaklık.
ehl-i irfan:
irfan ehli.
enbiya:
nebiler, peygamber-
ler.
evvelâ:
öncelikle.
fıkra:
parça, mektup, bölüm.
ger:
eğer.
gıpta:
imrenme.
halis:
samimî, her amelini yal-
nız Allah rızası için işleyen.
haşiye:
dipnot.
iftihar:
gurur, övünme.
ihvan:
kardeşler.
İlâhî:
seslenme, yakarış) Ey Al-
lah’ım!.
1.
O yüce zatı tavsif etme konusunda ben ne söyleyeyim? Peygamber değildir, fakat kitabı
vardır.
2.
Her türlü kusur ve noksandan münezzeh olan Allah’ın adıyla.
3.
Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (İsra Suresi: 44.)
4.
Allah’ın selâmı, rahmeti ve berekâtı ayrılık günlerinin dakikaları adedince üzerinize olsun.
HAŞİYE:
Mevlâna Cami, Mevlâna Celâleddin-i Rumî hakkında demiş:
(1)
rÜÉnàpc rOnQGnO ?/dnh rônÑrªn¨r«nj râr°ù«/f @ rÜÉnænL ?pdÉnY r¿BG p?r°Unh rQnO rºnjƒo
c
¬pL røne
Cami’nin bu fıkrasının mealine işaret etmek istiyorum.
1...,589,590,591,592,593,594,595,596,597,598 600,601,602,603,604,605,606,607,608,609,...720
Powered by FlippingBook