Œ
219
œ
Yirmi Altıncı Mektubun İkinci
Mebhasının Ahiridir
Benimle görüşen veya görüşmek arzu eden
dostlara bir düsturdur ki, uzakta bulunan bir
kısım kardeşlere yazılmıştır.
Benimle görüşmek arzunuzu hissettim. Kardeşlerim,
benimle görüşmek iki cihetle olur. Ya dünya cihetiyle, ya-
ni hayat-ı içtimaiye-i insaniye itibarıyladır. Şu cihetteki
kapıyı kapamışım. Veya hayat-ı uhreviye ve hayat-ı ma-
neviye cihetiyledir. O da iki vecihledir. Biri: Şahsıma had-
dimden fazla hüsnüzan edip, şahsımdan bir istifade-i ma-
neviyeyi niyet etmektir. Şu vechi de kabul etmem.
Çünkü ben Kur’ân-ı Hakîm’in sırf bir hizmetkârıyım,
o mukaddes dükkânın bir dellâlıyım. Şahsi dükkânımda-
ki perişan, ehemmiyetsiz şeyleri satışa çıkarmayacağım
ve çıkarmak istemiyorum. Çünkü, Kur’ân-ı Hakîm’in
kudsî elmaslarının kıymetlerine şüphe iras etmemek için,
perişan ve şahsî dükkânımda bulunan kırık cam parçala-
rını satsam; hakikî sarraf olmayan müşteriler, dellâllık
vaktinde elimde gördükleri elmaslara da şişe nazarıyla
bakabilirler, zihinlerine bir iltibas, bir şüphe gelir. Onun
için şahsî dükkânımı kat’iyen kapamışım. Bana o mu-
kaddes dükkânın hizmetkârlığı yeter. Müflis bir hizmet-
kâr olsam daha hoşuma gidiyor.
cihet:
yan, yön, taraf.
dellâl:
ilân edici; hakka davet
eden.
düstur:
kaide, esas, prensip.
ehemmiyetsiz:
önemsiz.
hakikî:
gerçek.
hayat-ı içtimaiye-i insaniye:
insanın sosyal hayatı.
hayat-ı manevîye:
manevî
hayat.
hayat-ı uhreviye:
uhrevî ha-
yat, ahirete ait olan hayat.
hizmetkâr:
hizmet yapan
kimse, hizmetçi.
hüsn-i zan:
iyi zan, güzel ka-
naat.
i’raz:
çekinme, sakınma.
iltibas:
tereddüt, şüphe.
istifade-i maneviye:
manevî
fayda.
kıymet:
değer.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tered-
düde mahal bırakmayan.
kudsî:
mukaddes, yüce.
Kur’ân-ı Hakîm:
her ayet ve
suresinde sayısız hikmet ve
faydalar bulunan Kur’ân.
mukaddes:
takdis edilmiş,
kutsal, aziz, temiz.
müflis:
iflas etmiş, her şeyini
kaybetmiş.
niyet:
maksat, meram.
sarraf:
anlayan, değer veren.
şahsî:
şahsa, kişiye ait, husu-
sî.
uhreviye:
ahirete dair, ahire-
te ait.
vecih:
cihet, yön.
| 432 | BARLA LÂHİKASI