Barla Lâhikası - page 436

cemaat ve ıydlerde muntazam, mübarek vaziyetlerini
görse, seyretse, maddî rabıtalarla bağlanmalarını teveh-
hüm eder.
Öyle de, vahşîden çok vahşî olan ehl-i dalâletin, cü-
nud-i semavat ve arza malik olan Sultan-ı Ezel ve
Ebed’in muhteşem kışlası olan şu kâinata ve Ma’bud-i
Ezelî’nin mescid-i kebiri olan şu âleme girdikleri vakit, o
Sultanın nizamatını
tabiat
namıyla yâd etse ve nihayet
hikmetlerle meşhun şeriat-ı kübrasını, kuvvet ve madde
gibi sağır ve kör ve camit, karmakarışık tezahürattan iba-
ret tahayyül etse, elbette ona insan demek değil, belki
vahşî hayvan dahi denilmez. Çünkü o tevehhüm ettiği
tabiat için, geçen Sözlerde ve sair risalelerimde yüz yer-
de, dirilmeyecek bir surette o tabiat fikr-i küfrîsi öldürül-
düğü ve Yirmi İkinci Sözde gayet kat’î bir surette ispat
edildiği gibi; her zerrede, her sebepte bütün mevcudatı
halk edecek bir kudret, bir ilim vermek, belki Vacibü’l-
Vücud’un bütün sıfâtını onda kabul etmek gibi nihayet-
siz muhal ender muhal bir dalâlet, belki dalâletin divane-
liğinden gelen manasız hezeyanlardır.
Elhâsıl:
O sözlerde gayet kat’î bir surette ispat edilmiş
ki, tabiatperest adam, bir ilâh-ı vahidi kabul etmediği
için, gayr-i mütenahi ilâhları kabul etmeye mecburdur. O
ilâhlar, her birisi her şeye muktedir olmakla beraber, bü-
tün ilâhlara hem zıt hem misil olarak şu kâinatın intiza-
mı içinde birleşsin. Hâlbuki bir sineğin kanadından tut,
tâ Manzume-i Şemsiyeye kadar hiçbir yerde bir sinek
kanadı kadar şerike yer yoktur ki, parmak karıştırsın.
arz:
yer, dünya.
camit:
ruhsuz, cansız madde.
cemaat:
bir imama uyup namaz
kılan Müslümanlar topluluğu.
cünud-i semavat:
Cenab-ı Allah’ın
yıldızlardan müteşekkil askerleri,
orduları.
dalâlet:
Hak ve hakikatten sap-
ma, doğru yoldan ayrılma, azma.
divane:
deli, aklı başında olma-
yan.
ehl-i dalâlet:
dalâlet ehli; yoldan
çıkanlar, azgın ve sapkın kimseler.
Elhâsıl:
hasılı, netice itibariyle, kı-
saca.
fikr-i küfrî:
küfür ve inkâr fikri.
gayet:
son derece.
gayr-ı mütenahi:
sonsuz, sonu ol-
mayan, nihayetsiz.
halk:
yaratma, yoktan var etme.
hezeyan:
saçmalama, abuk sabuk
konuşma, herze.
hikmet:
yüksek bilgi.
ıyd (îd):
bayram, bayram günü.
ibaret:
meydana gelen, oluşan.
ilâh:
tanrı, mabud.
ilâh-i vahid:
Birolan yaratan tapı-
lacak. Allah (c.c).
intizam:
düzenlilik, düzgünlük.
ispat:
delil göstererek iddiayı sağ-
lamlaştırma.
kışla:
ask. askerlerin topluca ba-
rındığı büyük yapı; askerî birlikle-
re ait bina.
kâinat:
evren; yaratılmış olan şey-
lerin tamamı, bütün âlemler.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tereddü-
de mahal bırakmayan.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
Mabud-ı Ezelî:
varlığının başlangı-
cı olmayan ve ibadete lâyık olan
Allah.
maddî:
madde ile alakalı, cismanî.
malik:
sahip.
manzume-i şemsiye:
güneş ile
ona bağlı olan seyyareler, güneş
sistemi.
mescit-i kebir-i âlem:
Büyük
âlem mescidi.
meşhun:
dolu, doldurulmuş, dop-
dolu.
mevcudat:
mevcutlar, var olan
her şey, mahluklar.
misil:
benzer, eş.
muhal ender muhal:
imkânsızlık
içinde imkânsızlık.
muhal:
imkansız, olması mümkün
olmayan.
muhteşem:
haşmetli, yüce.
muktedir:
iktidarlı, gücü yeten.
muntazam:
nizamlı, intizamlı,
düzenli ve düzgün biçimde.
mübarek:
hayırlı, mutlu, kut-
lu, uğurlu.
nam:
ad, isim.
nihayet:
son.
nihayetsiz:
son derece.
nizamat:
kanunlar, nizamlar,
kurallar.
rabıta:
bağlılık.
sıfat:
vasıf, nitelik.
sâir:
diğer, başka, öteki.
Sultan-ı Ezel ve Ebed:
ezel ve
ebed sultanı; varlığının başlan-
gıcı ve sonu olmayan kudret
ve hâkimiyet sahibi sultan, Al-
lah.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şeriat-ı kübra:
yüce, büyük,
İslâm şeriatı.
şerik:
ortak, hissedar.
tabiat:
yaratılmış şeylerde
mevcut olan kuvvet.
tabiatperest:
her şeyin kendi
kendine olduğunu veya tabia-
tın meydana getirdiğini iddia
eden, tabiatçı.
tahayyül:
hayale getirme, ha-
yalinde canlandırma.
tevehhüm:
sanmak, zannet-
mek.
tezahürat:
görünüşler, belir-
meler, ortaya çıkmalar.
Vacibü’l-Vücud:
varlığı zarurî
ve zatî olan; varlığı başkasının
varlığına bağlı değil, kendin-
den olup ezelî ve ebedî olan
Allah.
vahşî:
yabanî, yalnız, insan-
dan kaçan, ehlî olmayan.
vaziyet:
durum.
yâd:
anma.
zerre:
pek ufak parça, en kü-
çük parça.
| 436 | BARLA LÂHİKASI
1...,426,427,428,429,430,431,432,433,434,435 437,438,439,440,441,442,443,444,445,446,...720
Powered by FlippingBook