karışayım. Fakat bu umumü’l-belva zaruretine karşı, fet-
valara taraftar olmadığım hâlde diyorum ki:
Eğer mütedeyyin bir hekim-i hâzıkın gösterdiği ihtiya-
ca binaen kaplama sureti olsa, altındaki diş ağzın zahirî-
sinden çıkar, bâtın hükmüne geçer. Gusülde yıkanmama-
sı guslü iptal etmez. Çünkü üstündeki kaplama yıkanıyor,
onun yerine geçiyor. Evet, cerihaların üstündeki sargıla-
rın zarar için kaldırılmadığından ceriha yerine yıkanması,
şer’an o yaranın gasli yerine geçtiği gibi, böyle ihtiyaca
binaen sabit kaplamanın yıkanması dahi dişin yıkanması
yerine geçer, guslü iptal etmez.
(1)
$Gn
ór
æp
Y o
ºr
?p
©r
dGn
h
Madem
ihtiyaca binaen bu ruhsat oluyor. Elbette yalnız süs için,
ihtiyaçsız dişleri kaplamak veya doldurmak bu ruhsattan
istifade edemez. Çünkü, Hatta zaruret derecesine geldik-
ten sonra, böyle umumü’l-belvada, eğer bilerek sû-i ihti-
yârlarıyla olsa, o zaruret ibaheye sebebiyet vermez. Eğer
bilmeyerek olmuş ise, zaruret için elbette cevaz var.
Said Nursî
ì®í
Œ
222
œ
Üç cesetli bir ruhun bir fıkrasıdır.
(Yani Hafız Ali, Sabri, Sarıbıçak Ali.)
Otuz Birinci Mektubun On Yedinci lem’asının On Ye-
dinci notasının yedi meselesinden ikinci meselesi iken
BARLA LÂHİKASI | 445 |
kımından, şeriatça.
umumü’l-belva:
umuma yayıl-
mış, genelleşmiş belâ.
vazife:
iş, memuriyet.
zahirî:
görünüşte olan; zahire, dı-
şa ait olan.
zaruret:
zorunluluk, mecburiyet.
bâtın:
iç, iç yüz, iç kısım.
binaen:
-den dolayı, bu se-
bepten.
ceriha:
yara.
ceset:
vücut, beden.
cevaz:
müsade, ruhsat.
ehl-i içtihat:
içtihat yapma
kabiliyeti olanlar; büyük din
âlimleri.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
fetva:
açıklama, yorum.
gasl:
yıkama, gusül.
gusl:
boy abdesti, dinin gerek-
li gördüğü hâllerde maddî,
manevî temizlik için şartları
dahilinde yıkanmak.
hekim-i hâzık:
uzman hekim.
hükmüne:
yerine, değerine.
ibaha:
mübah kılma, bir şeyi
haram olmaktan çıkarak ser-
best bırakılması.
iptal:
boş, hükümsüz bırakma.
istifade:
faydalanma, yarar-
lanma.
madem:
...den dolayı, böyle
ise.
mesele:
konu.
mütedeyyin:
dinin emirlerini
eksiksiz yerine getiren, dindar,
dine bağlı.
ruhsat:
izin, müsaade, icazet.
sabit:
durağan, değişmeyen.
sû-i ihtiyâr:
kötü seçim, seç-
menin fenalığı.
suret:
çare.
şer’an:
şeriata göre, şeriat ba-
1.
Gerçek ilim Allah katındadır.