Evet, şu ayet-i kerîme, cümleleriyle gösterdiği aynı
hükmü yine kelimeleriyle, hurufatıyla aynı manaya işaret
eder. Meselâ, şu ayetin hurufatları Ashaba baktıkları gi-
bi, kayıtları da Ashabın sıfat-ı meşhuresine bakar. O sı-
fatı göstermekle o sıfat sahiplerine parmak basıyorlar.
Meselâ:
(1)
o
¬n
©n
e n
øj/
òs
dGn
h
’daki maiyet-i hassa, sohbet-i
mahsusayı zikretmekle Ebu Bekri’s-Sıddık’ın medar-ı
fahri ve şöhreti olan maiyet-i hassa ile başına parmak
basıyor.
(2)
p
QÉs
Ø`o
µ`r
dG n
¤n
Y o
ABGs
ó°p
Tn
G
şiddet-i hamiyet-i İslâmiye ile
küffara galebe-i kat’iyesiyle şöhretşiar olan Hazret-i
Ömer’i âyine gibi gösterir.
(3)
r
ºo
¡n
æ`r
«n
H o
ABÉn
ªn
Mo
Q
şefkat-i rahîmâne ile meşhur-i enâm
olan Hazret-i Osman-ı Zinnureyn’e parmak basıyor.
(4)
Gk
ós
é°o
S Ék
©s
co
Q r
ºo
¡j'
ôn
J
kaydıyla, rükû ve secdede devam
ve kesrette meşhur olan Hazret-i Aliyyi’l-Murtaza’ya işa-
ret ediyor.
(5)
Ék
fGn
ƒr
°Vp
Qn
h $G n
øp
e k
Ór
°†n
a n
¿ƒo
¨n
à`r
Ñn
j
cümlesiyle Ehl-i Biat-ı
Rıdvan’a,
(6)
p
Oƒo
é°t
ùdG p
ôn
`Kn
G r
øp
e r
ºp
¡p
gƒo
Lo
h »/
a r
ºo
gÉn
ª«°/
S
Ashab-ı Suf-
faya,
(7)
p
áj'
Qr
ƒs
àdG»p
a r
ºo
¡o
?`n
ãn
e n
?p
d'
P
fukaha ve ulema-i Sahabeye,
(8)
p
?«/
ér
fp
’r
G »p
a rr
ºo
¡o
?`n
ãn
en
h
Ashab-ı Huneyn ve Fetih, Uhud ve
Bedir’deki Sahabelerin namdar yiğitlerine işaret ettiği
BARLA LÂHİKASI | 441 |
onunla konuşmuş olan Müslüman
kimseler.
ayet-i kerîme:
Kur’ân’ın ayeti;
azamet ve şerefi olan ayet.
âyine:
ayna.
devam:
bir hâlde bulunma, sürek-
li olma, daimîlik, sürme.
Ehl-i Biat-ı Rıdvan:
Hicretin 6. yı-
lında Hudeybiye’de Hz. Peygam-
bere biat eden Sahabîler.
esmâ:
adlar, isimler.
fukaha:
fakihler, fıkıh âlimleri.
galebe-i kat’iye:
kesin galip gel-
me.
hamiyet-i islâmiye:
islâm dininin
hadimleri, mensupları.
hâssa:
özellik.
hurufat:
harfler.
kesret:
çokluk.
küffar:
kâfirler, hak dini, İslâmiyeti
inkâr edenler.
maiyet:
bir şahsın emrinde veya
yanında bulunan hey’et.
maiyet-i hassa:
has yardımcılar,
özel maiyet.
medar-ı fahr:
övünme sebebi.
meselâ:
örneğin.
meşhur-i enam:
her tarafta şöh-
reti olan, şöhreti her tarafa yayıl-
mış olan, tanınan.
namdar:
meşhur, ünlü, şöhretli,
namlı.
rükû:
namazda öne eğilme.
sıfat:
vasıf, nitelik.
sıfat-ı meşhure:
en mühim ve
meşhur olan sıfatlar, özellikler.
Sahabe:
Peygamberimiz Hz. Mu-
hammed’in mübarek yüzünü gör-
mekle şereflenen ve onun soh-
betlerine katılan mü’min kimse.
secde:
namazda, alınla beraber
burnu yere koyma şeklindeki iba-
det vaziyeti.
sohbet-i mahsusa:
hususî sohbet,
özel sohbet.
şefkat-i rahimane:
merhamet
edene yakışır şekildeki şefkat;
mükemmel şekildeki merhamet
ve şefkat duygusu.
şiddet-i hamiyet-i islâmiye:
İslâ-
mî fedakârlık duygusunun güçlü
olması, ağır basması.
şöhretşiar:
ünü yayılmış, şöhret
sahibi, ünlü.
ulema-i Sahabe:
Sahabenin âlim-
leri.
zikr:
anma, bildirme.
zinnureyn:
Hz. Osman (r.a) lâkabı.
İkinurlu.
Ashab-ı Huneyn:
Huneyn
Harbinde bulunan Sahabeler.
Ashab-ı Suffe:
Suffe Ashabı;
hayatları boyunca Peygambe-
rimizin (
ASM
) yanında bulunan,
Peygamberimizin (a.s.m) mes-
cidine bitişik bir yerde oturan
ve orada yaşayan, Peygambe-
rimizden (
ASM
) ders alan Saha-
beler.
Ashap:
Sahabeler, Hz. Pey-
gamberi (
ASM
) görmüş ve
1.
Onunla beraber... (Fetih Suresi: 29.)
2.
Kâfirlere karşı şiddetli... (Fetih Suresi: 29.)
3.
Aralarında merhametli... (Fetih Suresi: 29.)
4.
Sen onların rükû ve secde ettiklerini görürsün. (Fetih Suresi: 29.)
5.
Onlar Allah’ın lütfunu ve fazlını ararlar. (Fetih Suresi: 29.)
6.
Yüzlerinde secde izi vardır. (Fetih Suresi: 29.)
7.
Onların Tevrat’taki vasıfları budur. (Fetih Suresi: 29.)
8.
İncil’deki vasıfları da şöyledir: ... (Fetih Suresi: 29.)