İkinci vecih şudur ki: Kur’ân hesabıyla ve dellâllığı ve
hadimliği noktasında benimle görüşmektir. Şu vecihte
gelenleri, ale’r-re’si ve’l-ayn, kabul ediyorum. Fakat bu
görüşmek için şark ve garp mâni olmaz. Belki yerin üstü
ve altı dahi birdir. Sureten görüşmeye o kadar lüzum yok.
Şu münasebetin de ve manevî görüşmenin de üç mey-
vesi var:
Bi r inc i s i :
Dellâllık ettiğim mukaddes dükkânın mü-
cevheratını benden almaktır. İşte o dükkândan şimdilik
on iki küçük cevherleri size gönderdim.
İ k inc i meyves i :
Beş farz namazını kılan ve yedi ke-
bairi terk eden zatları şu manevî münasebet ve görüş-
mek neticesi olarak ahiret kardeşliğine kabul ediyorum.
Ben her sabah manevî kazancım ne ise, o ahiret kardeş-
lerimin sahife-i a’maline geçmek için Cenab-ı Hakkın
dergâhına niyaz edip hediye ediyorum. Onlar dahi beni
manevî hayratlarına ve dualarına hissedar etmelidirler.
Tâ hisselerini kazancımızdan alsınlar.
Üçüncü meyves i :
Onları yanımda –ya hakikaten
veya hayalen– hazır edip beraber dergâh-ı İlahiye el açıp
dua ederek ve Kur’ân’ın hizmetine dair el ele, kalb kal-
be verip gayet ciddî bir surette rabt-ı kalb etmektir. İşte
kardeşlerim, size şu üç meyve şimdiden hâsıldır.
(1)
»/
bÉn
Ñr
dGn
ƒo
g »/
bÉn
Ñr
dn
G
Said Nursî
ì@í
BARLA LÂHİKASI | 433 |
gönül bağı.
sahife-i amel:
amel sayfası.
suret:
biçim, şekil, tarz.
sureten:
suret olarak, görünüş iti-
bariyle.
şark:
güneşin doğduğu yön, doğu.
vecih:
cihet, yön.
ahiret:
öbür dünya, ikinci ha-
yat.
cevher:
esas, maya, öz.
dair:
alakalı, ilgili.
dellâl:
ilân edici; hakka davet
eden.
dergâh:
sığınılacak yer; büyük
bir huzura girilecek kapı.
dergâh-ı İlâhî:
İlâhî dergâh,
sığınak, Allah katı.
ef’al-i ilâhiye:
Allah’ın işleri.
garp:
güneşin battığı taraf, ba-
tı.
gayet:
son derece.
hâdim:
hademe, hizmetçi.
hakikaten:
doğrusu, gerçek-
ten.
hâsıl:
üreyen, türeyen, biten.
hayalen:
hayalî bir şekilde.
hayrat:
hayırlar, sevap kazan-
mak amacıyla Allah rızası için
yapılan iyilikler.
hissedar:
hisse sâhibi, hissesi
olan.
kebair:
büyük günahlar, ceza-
sı büyük olan günahlar.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
mâni:
engel.
mukaddes:
takdis edilmiş,
kutsal, aziz, temiz.
mücevherat:
mücevherler.
münasebet:
ilgi, alâka, yakın-
lık.
niyaz:
yalvarma, yakarma.
rabt-ı kalb:
kalben bağlanma,
1.
Bâkî olan ancak Allah’tır.