Barla Lâhikası - page 425

Birinci Sebep:
Mertebe-i rububiyetin hallâkıyetini
azamî derecede zihinlere sığıştıramadıklarından ve sırr-ı
ehadiyetle her şeyi bizzat kabza-i rububiyetinde tuttuğu-
nu ve her şey kudret ve ihtiyâr ve iradesi ile vücut buldu-
ğunu kalblerinde tam yerleştirmediklerinden, “Her şey
odur” veyahut “Yoktur” veya “Hayaldir” veya “Tezahü-
riyetidir” veya “Cilveleridir” diye, kendilerini mecbur bil-
mişler.
İkinci Sebep:
Firakı hiç istemeyen ve firaktan şid-
detle kaçan ve ayrılıktan titreyen ve bu’diyetten cehen-
nem gibi korkan ve zevalden gayet derecede nefret eden
ve visali ruhu ve canı gibi seven ve kurbiyeti cennet gibi
hadsiz bir iştiyak ile arzulayan aşk sıfatı, her şeydeki
akrebiyet-i İlâhiyenin bir cilvesine yapışmakla firak ve
bu’diyeti hiçe sayıp, lika ve visali daimî zannederek,
(1)
n
ƒo
g s
’p
G n
Oƒo
Lr
ƒn
e n
diye, aşkın sekriyle ve o şevk-i beka ve
lika ve visalin muktezasıyla, gayet zevkli bir meşreb-i hâ-
lî vahdetülvücutta bulunduğunu tasavvur ederek, müthiş
firaklardan kurtulmak için, o vahdetülvücut meselesini
melce ittihaz etmişler.
Demek birinci sebebin menşei, aklın eli gayet geniş ve
gayet yüksek olan bazı hakikat-i imaniyeye yetişmediğin-
den ve ihata edemediğinden ve aklın iman noktasında
tamamıyla inkişaf etmediğinden ve ikinci sebebin men-
şei kalbin aşk noktasında fevkalâde inkişafından ve hari-
kulâde inbisatından ve genişliğinden ileri gelmiştir.
BARLA LÂHİKASI | 425 |
melce:
sığınılacak yer.
menşe:
esas, kaynak.
mertebe-i rububiyet:
Rablık mer-
tebesi.
mesele:
konu.
meşreb-i hâl:
bulunduğu meşrep
yol.
muktezâ:
iktiza etme, gerekme.
müthiş:
dehşet veren, ürküten,
dehşetli, korkunç.
ruh:
dirilik kaynağı, hayatın temeli
ve sebebi olan manevî varlık.
sıfat:
vasıf, nitelik.
sırr-ı ehadiyet:
ehadiyet sırrı; Al-
lah’ın her bir varlıkta görülen bir-
lik tecellisinin sırrı.
sekr:
sarhoşluk, kendinden geçiş.
şevk-i beka ve lika ve visal:
gö-
rüşme, kavuşma ve ebedi yaşama
isteği.
tasavvur:
bir şeyi zihinde şekil-
lendirme, düşünme.
tezahür:
görünme, belirme, orta-
ya çıkma.
vahdetülvücut:
vücudun birliği,
varlığın bir ve tek olduğu düşün-
cesi, varlıkları bir bilme düşünce-
si: varlığın tek olduğunu, her şeyin
bir olan Allah’ın değişik görünüş-
leri olduğuna inanma temeline
dayanan tasavvufî görüş.
vücut:
var olma, var oluş, varlık.
zeval:
yerinden ayrılıp gitme; so-
na erme, yok olma.
zihin:
hafıza, bellek.
akrebiyet-i ilâhiye:
Allah’a
yakınlık.
aşk:
şiddetli sevgi, sevda, gö-
nül verme.
azamî:
en fazla, en çok, niha-
yet derecede.
bizzat:
kendisi, şahsen.
bu’diyet:
uzaklık.
cilve:
tecelli, görüntü.
daimî:
sürekli, devamlı.
fevkalâde:
olağanüstü.
firak:
ayrılık, ayrılma, hicran.
gayet:
son derece.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hakikat-i imaniye:
imana ait
olan gerçek.
hallâkıyet:
yaratıcılık.
harikulâde:
olağanüstü.
ihata:
kuşatma, içine alma.
ihtiyâr:
irade, tercih.
iman:
inanç, itikat.
inbisat:
ferahlama, yayılma,
genişleme.
inkişaf:
ortaya çıkma, geliş-
me.
irade:
dileme, isteme, bir şeyi
yapıp yapmama konusunda
için olan iktidar, güç.
iştiyak:
göreceği gelme, özle-
me.
ittihaz:
edinme, kabul etme.
kabza-i rububiyet:
Cenab-ı
Hakkın terbiye eli.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
kurbiyet:
yakınlık, yakın ol-
ma, yakınlık kazanma.
1.
Ondan başka varlık yoktur.
1...,415,416,417,418,419,420,421,422,423,424 426,427,428,429,430,431,432,433,434,435,...720
Powered by FlippingBook