S
UAL
:
Sa’d-ı Taftazanî, biri hayvanî, diğeri insanî olmak
üzere, ruhu ikiye taksim ettikten sonra, “Mevte maruz ka-
lan yalnız ruh-i hayvanîdir, ruh-i insanî ise mahlûk değil-
dir ve onun ile Allah beyninde nispet ve sebep yoktur,
ceset ile kaim olmayıp müstakil-i bizzattır” demesinin se-
bebi ve izahı?
E
LCEVAP
:
Sa’d-ı Taftazanî’nin
(1)
k
án
bƒo
?`r
în
e r
â°n
ùr
« n
d o
ás
«p
fÉ°n
ùr
fp
’r
G o
ìh t
ôdn
G
demesi;
(2)
»
u
Hn
Q p
ôr
en
G r
øp
e o
ìh t
ôdG p
?o
b
sırrıyla, beka-i ruh bahsinde beyan
edildiği gibi, ruhun mahiyeti, zîhayat bir kanun-i emr, zî-
şuur bir âyine-i ism-i Hayy, zîcevher bir cilve-i Hayat-ı
Sermedî olduğundan mec’uldür. Bu cihetle, mahlûktur
denilemez. Fakat Sa’d,
Makasıd
ve
Şerhü’l-Makasıd’
da,
bütün muhakkikîn-i İslâm’ın icmaına ve âyât ve ehadisin
nusûsuna muvafık olarak, “O kanun-i emr, vücud-i hari-
cî giydirilmiş, sair mahlûkat gibi mahlûk ve hâdistir”
demiştir. Sa’d’ın ezeliyet-i ruha kail olmadığına bütün âsâ-
rı şahittir.
(3)
l
án
Ñ° r
ù p
f $G n
ø r
«n
Hn
h Én
¡n
æ r
«n
H r
â° n
ù r
«n
d
demesi, hulûl gibi
batıl bir mezhebin reddine işarettir. Hayvanatın ruhları
dahi bâkîdir, kıyamette yalnız cesetleri fenâ bulur. Mevt
ise fenâ değil, belki alâkanın kesilmesidir.
(4)
n
Ön
Ñ°n
S n
’n
h
de-
mesi, esbab-ı zahiriyenin tavassutu ve Azrail Aleyhisselâ-
mın kabz-ı ervah hususundaki münacatı bahsinde denil-
diği gibi, ruhun doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız icat
BARLA LÂHİKASI | 415 |
hayvanat:
hayvanlar.
hayvanî:
hayvanla ilgili, hayvana
ait.
hulûl:
tenasühe inananlara göre
bir ruhun bedenden ayrıldıktan
sonra başka bir bedene girmesi,
tenasüh, reenkarnasyon.
husus:
mevzu, konu.
icat:
vücuda getirme, getirilme,
yoktan var etme, ibda.
icat:
vücuda getirme, getirilme,
yoktan var etme, ibda.
icma:
fikir birliği etme.
insanî:
insana ait, insanla alâkalı.
izah:
açıklama, ayrıntıları ile an-
latma.
kıyamet:
bütün kâinatın Allah ta-
rafından tayin edilen bir vakitte
yıkılıp mahvolması.
kabz-ı ervah:
ruhların alınması,
ölme.
kail:
inanmış, aklı yatmış, kabul
etmiş.
kâim:
mevcut, var olan.
kanun-i emrî:
işlere, fiillere ait
kanunlar, emrî kanun.
mahiyet:
nitelik, tabiat, iç yüz,
esas.
mahlûk:
yaratık, Allah tarafından
yaratılmış olan.
mahlûkat:
yaratılmışlar, yaratık-
lar, Allah tarafından yaratılanlar.
maruz:
uğramak, etkilenmek.
mec’ul:
meydana çıkarılmış, ya-
pılmış olan, câlî.
mevt:
ölüm, vefat.
mezhep:
bir dinin bazı noktalar-
da görüş farkları bulunan kolla-
rından her biri.
muvafık:
uygun, münasip.
münacat:
Allah’a dua etme, yal-
varma, Onun manevî huzurunda
tazarru ve niyazda bulunma.
müstakil-i bizzat:
bizzat kendi
kendine, başka birine tâbi olma-
dan, kendi kendisine.
nispet:
ilgi, bağ, münasebet.
nusûs:
naslar, Kur’ân-ı Kerîm ve
hadisin açık hükümleri.
ruh-i insanî:
insanın ruhu, insa-
nın bizatihi kendisi, benliği, ruhu.
ruh-i hayvanî:
hayvan ruhu.
sır:
gizli mana, çıkan anlam.
sâir:
diğer, başka, öteki.
taksim:
bölme, paylaştırma.
tavassut:
vasıta olma, aracı olma.
vücud-i haricî:
haricî vücut, var-
lığı ortaya çıkan, dışarıda varlığı
bilinen, nesnel.
zîcevher:
cevher sahibi, cevherli.
zîhayat:
hayat sahibi.
zîşuur:
şuurlu, şuur sahibi.
alâka:
ilgi, ilişki, yakınlık.
asar:
eserler.
ayat:
Kur’ân ayetleri.
âyine-i ism-i Hayy:
Allah’ın
Hayy isminin aynası.
bâkî:
daimi, sonsuz.
batıl:
dinde yeri olmayan, di-
nî hükümlere zıt.
beka-i ruh:
ruhun ebedîliği,
sonsuzluğu, ölümsüzlüğü.
beyan:
anlatma, açıklama.
beyn:
arasında.
cihet:
yön, görüş açısı.
cilve-i hayat-ı sermedî:
Ce-
nab-ı Hakkın sonsuz hayatı-
nın tezahürleri, cilveleri, belir-
tileri.
ehadis:
Hz. Peygamberin söz-
leri.
esbab-ı zahiriye:
görünürde-
ki sebepler.
ezeliyet-i ruh:
ruhun devam-
lılığı.
fenâ:
yokluk, son bulma, ge-
çicilik.
hadis:
sonradan yaratılan,
sonradan olan.
1
. İnsan ruhu yaratılmış değildir.
2.
De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir. (İsra Suresi: 85.)
3.
Onunla Allah arasında bir bağ yoktur.
4.
Sebep yoktur.