Üçüncü Sualiniz:
Üç ihlâs bir fatiha muhtasar bir
hatim hükmünde olduğundan ona vakit tahdit edilmez.
Her vakitte gayet müstahsendir.
Dördüncü Sualiniz:
(1)
p
?Gn
ôr
cr
’Gn
h p
?n
Ón
ér
dGGn
PÉn
j n
âr
cn
QÉn
Ñn
J o
?n
Ó°s
ùdG n
?r
æp
en
h o
?n
Ó°s
ùdG n
âr
fn
G-n
G
kelâmını, değil yalnız müezzin, her bir musalli, her bir
namazın selâmından sonra söylemesi Şafiîce sünnettir.
Hanefîce dahi müezzin için her namazda sünnet olması
gerektir.
Umum ihvanlara selâm ve bayramlarınızı tebrik ediyo-
rum.
Ahiret Kardeşiniz
Said Nursî
ì®í
Œ
211
œ
[Hulûsî Bey’e yazılan bir mektuptur.]
(3)
/
?p
ór
ªn
ë
p
H
o
í`u
Ñ°n
ùo
j s
’p
G m
Ar
Àn
T r
øp
e r
¿p
Gn
h
(2)
@ o
¬n
fÉn
ër
Ñ°o
S /
¬p
ª°r
SÉp
H
p
äGs
Qn
P p
Ür
ô°n
V p
On
ón
©p
H o
¬o
JÉn
c
n
ôn
Hn
h %G o
án
ªr
Mn
Qn
h r
ºo
µ
r
«n
?n
Y o
?n
Ó°s
ùdn
G
(4)
r
ºo
cp
ôr
ªo
Y p
?p
FÉn
bn
O p
äGn
ôp
°TÉn
Y »/
a r
ºo
cp
Oƒo
Lo
h
Aziz Kardeşim, Hamiyetli Arkadaşım, Gay-
retli Talebem, Sevgili Biraderzadem!
Senin güzel mektubun bana şifalı oldu. Ben ziyade ra-
hatsız iken onu okudum, bana bir sürur verdi, o sürur
ahiret:
dünya hayatından sonra
başlayıp ebediyen devam edecek
olan ikinci hayat.
aziz:
izzetli, muhterem, saygın.
biraderzade:
kardeş çocuğu, ye-
ğen.
fatiha:
Kur’ân-ı Kerim’in birinci
suresi.
gayet:
son derece.
hamiyet:
millî onur ve haysiyet.
Hanefî:
İmam-ı Azam Ebu Hani-
fe’nin kurucusu olduğu, dört hak
mezhepten biri.
hatim:
Kur’ân’ın baştan sona ka-
dar okunması.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
ihlâs:
samimiyet, bir ameli başka
bir karşılık beklemeksizin, sırf Al-
lah rızası için yapma.
ihvan:
kardeşler.
kelâm:
söz, konuşma.
muhtasar:
kısaltılmış, özet.
musallî:
namaz kılan, beş vakit
namaza devam eden, beş vakit
namazı düzenli olarak kılan.
müezzin:
ezan okuyan kimse.
müstahsen:
istihsan edilmiş, her-
kesin güzel bulup beğendiği,
beğenilmiş, güzel, makbul.
selâm:
namazı bitirirken ba-
şın sağa ve sola çevrilmesi.
sual:
soru.
sünnet:
farz ibadetler dışın-
da, Hz. Muhammed’in (
ASM
)
yapmayı âdet edindiği iba-
detler.
sürur:
sevinç, mutluluk.
Şafiî:
İmam-ı Şafii’nin kurdu-
ğu mezhep.
şifa:
deva, ilaç.
tahdit:
hudutlandırma, sınır-
lama.
talebe:
öğrenci.
umum:
bütün, herkes.
ziyade:
fazlasıyla.
1.
Allah’ım, sen Selâmsın; selâm ve selâmet de ancak sendendir. Ey ikram ve büyüklük sahibi!
Senin şanın ne yücedir. (Müslim, Mesacid: 135, 136; Ebu Davud, Vitr: 25; Tirmizî, Salat: 108;
Müsned, 5:275, 280; 6:62, 184, 235.)
2.
Her türlü kusur ve noksandan münezzeh olan Allah’ın adıyla.
3.
Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp onu tesbih etmesin. (İsra Suresi: 44.)
4
. Ömür ömür dakikalarınızın aşireleriyle vücudunuzdaki zerrelerin çarpımı sayısınca Allah’ın
selamı, Rahmet ve bereketleri üzerinize olsun.
| 406 | BARLA LÂHİKASI