Şimdiye kadar yazdığın Sözleri bir vakit gönder, güzelce
tashih edip göndereceğim. Merhum Muallim Cûdî’nin
kasidesi mübarektir. Cenab-ı Hak o zatı şefaat-i Kur’ân’a
mazhar etsin. Görmemiştim, görmesinden memnun ol-
dum, Allah senden razı olsun. Yazdığın salâvat-ı şerife
ise, onun hususunda bir şeye rastgelmedim. Fakat onda-
ki letafet ve nuraniyet gösteriyor ki, onun hakkında zik-
redilen sevaba ve fazilete lâyıktır. İşittim ki, Onuncu Söz-
den sen kendi nüshanı pederinize göndermişsiniz. Ben
ona mukabil bir nüshayı kardeşime hediye ediyorum. O
nüshada, fehmi teshil edecek çok yerlerinde çizgi çekil-
miş. Onu Şeyh Mustafa, Hakkı Efendi, Hüseyin Efendi’-
ye veriniz ve daha sair bildiğinize gösteriniz. Tâ onlar
nüshalarını onun gibi yapsınlar. Kardeşim, şu gurbet,
esaret yalnızlık vahşetinde Şeyh Mustafa, Hakkı Efendi,
sen ve Hüseyin Efendi gibi nurlu dostlarla ünsiyet edip
teselli buluyorum. Cenab-ı Hak beni de, sizi de tarik-ı
Haktan şaşırtmasın. Âmin.
Şeyh Mustafa, Hakkı, Hüseyin ve Ethem Efendilere
dua ederim.
(1)
»/
bÉn
Ñr
dGn
ƒo
g »/
bÉn
Ñr
dn
G
Said Nursî
ì®í
âmin:
Yâ Rabbi! Öyle olsun, ka-
bul eyle!” anlamında duanın so-
nunda söylenir.
Cenab-ı Hak:
Allah; doğru, ger-
çek, Hakkın tâ kendisi olan, şeref
ve azamet sahibi yüce Allah.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
esaret:
esirlik, tutsaklık, hüküm
altında bulunma.
fazilet:
değer, meziyet, iman ve
irfan itibariyle olan yüksek dere-
ce.
fehm:
anlayış.
gurbet:
gariplik, yabancılık.
husus:
mevzu, konu.
kaside:
övgü maksadıyla yazılmış
şiir ve bu şiirin nazım şekli.
lâyık:
yakışan, yaraşır, yakışır.
letafet:
latiflik, hoşluk, incelik.
mazhar:
nail olma, şereflen-
me.
merhum:
rahmete kavuş-
muş, ölmüş, ölü.
muallim:
ders veren, öğret-
men.
mukabil:
karşılık.
mübarek:
feyizli, bereketli.
nuraniyet:
nurluluk, parlak-
lık, aydınlık.
nüsha:
suret.
peder:
baba.
razı:
hoşnut olma, kabul et-
me.
sâir:
diğer, başka, öteki.
salâvat-ı şerife:
Hz. Muham-
med (
ASM
) için yapılan dualar.
şefaat-ı Kur’ân:
Kur’ân-ı Ke-
rîm’in bağışlanmaya vesile ve
sebep olması, Kur’ân’ın şefa-
atçi olması.
tarik-ı Hak:
hak ve hakikat
yolu.
tashih:
düzeltme, yanlışını gi-
derme.
teselli:
avutma, acısını dindir-
me.
teshil:
kolaylaştırma, kolay
hale getirme.
ünsiyet:
alışkanlık, ülfet,
dostluk.
vahşet:
ıssızlık, tenhalık, yal-
nızlık.
zat:
kişi, şahıs.
zikr:
anma, bildirme.
1.
Gerçek baki olan ancak Allah’tır.
| 400 | BARLA LÂHİKASI